REKLAM ALANI

KHA HABERLER

Filiz Özkol: Kızım sana söylüyorum

 


Nedense duygularımızla başımız hep dertte. Zihinsel karışıklık her yerde karşımıza çıkıyor. Hatta insan ilişkilerinin muamma yapısı en zor düşüncelerin bile yapı taşını oluşturuyor. Dürüstlük kavramı kolay kazanılmıyor.

Bu kadar basit bir yaşamın, yalanı ve eğrisi bitmiyor. İmalı konuşmalar konusunda üstümüze yok.
Neden cesur olamıyoruz.
Muhakkak, kargacık burgacık duygular içine sıkıştırdığımız sözlerimizi, hep bir başkası üzerinden "tabiri caizse" taşlıyoruz.
Bu konuda Türk geleneksel yapımızın en güzel örneği, "Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla" deyişiyle, iki masum insana daha ilişki başında yerini yurdunu gösterme, aba altından sopa sallama durumlarını ortaya çıkarıyor. Türk Dil kurumunun açıklaması; doğrudan doğruya kendisine söylenemeyen düşünce ve uyarıların, o kimsenin çok yakınına söylendiğinde kullanılan bir sözmüş. Diğer bir anlamıyla, herhangi birine dolaylı olarak söyleme uyarısıymış.
Doğu'nun düşünce dünyasındaki anlatım tarzı, sembolik ve dolaylıdır.
Batı'da ise bunun tersi bir durum yani düz ve doğrudan bir anlatım tarzı hakimdir. Bu nedenle biz, karşımızdakine doğrudan söylediğimizde rencide ihtimalimiz olabilir diye, söylemek istediklerimizi dolaylı yoldan, bir hikaye veya taşlama ile anlatmaya, deyim yerindeyse karşımızdakini incitmemeye özen göstererek lafı gediğine koyarız.
Bu nedenle bu tür bir anlatım tarzı, filozoflardan
bilim insanına, işadamından din adamına toplumun her katmanında yaygındır.
Daha bilimsel bir dille; insanlar arasındaki iletişimi çok basit bir biçimde tarif edecek olursak; mesajı gönderen, alıcıya bilgiyi kodlanarak gönderme şeklidir.
Alıcı kodları çözümleyerek mesajı anlamaya çalışır ki, bazen trajikomik hikayelere yol açan durumlara tanık olabiliyoruz..
En eski bir argo deyimle " Karşındaki kişiye okkalı fakat ince bir şekilde laf çarpmak" halleri.. Bu durum, konunun içinde dolaşmaya başlayınca akla hayale gelmeyen tuhaf ve can sıkıcı olaylar karşımıza çıkabiliyor.
Babana söylüyorum kızım sen anla Selma ikinci evliliğini yaptığında kendini dünyanın en mutlu insanı zannediyordu.
Üvey kızının onlarla yaşama kararı alıncaya kadar her şey mükemmeldi.
Ergen kızımızın son derece rahat dağınıklığı temizlik ve düzen hastası Selma'nın sinir kat sayısını yükseltmiş olması, nedense kızı hiç rahatsız etmiyordu. Bu duruma daha fazla dayanamayan Selma genç kızımızı karşısına alıp "Bak canım, baban çok dağınık olduğu için onunla mücadele veriyorum.
Gel, birlikte daha tertipli ve düzenli olarak, babana örnek olalım sözlerine
karşılık kızdan aldığı cevap; annem babamı bu yüzden boşadı zaten değişmez o, sende boş ver keyfimize bakalım hiç canını sıkma demez mi?
Günlük hayattan örnekler vermek gerekirse; öğle yemeğine çok yakın vakitte gelen bir arkadaşınız size " Yemekleriniz burada mı pişiyor?" dediğinde aslında "Beni yemeğe davet edin" demek istiyordur.
Randevusuz gelen müşteriye "Randevunuz var mıydı?" dediğimizde "Randevunuz yok" mesajı veririz ya da geç gelen müşteriye "Randevunuz kaçtaydı?" dersek, "Randevunuza geç kaldınız." mesajını veririz.
Akşam eve gidince kadın eşine "Bugün kuaföre gittim" dediğinde "Saçımın yeni boyasının bana çok yakıştığını söyle" demek istiyor ya da "üç saatim mutfakta geçti" dediğinde "Yemekler çok güzel olmuş, eline sağlık" sözlerini duymak istiyordur.
Çoğu kez anlamaktan kaçındığımız konulardan hemen uzaklaşırız. Hani kulağınızın üstüne yatmak derler ya. Bu tür benzetmelerin çıkma nedeni; geçmişte, yaşanan gerçek gelin kaynana hikayelerinden kaynaklanmış olsa bile, daha sonra hayatın içinde yayılmış gitmiş.
Bazen "anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az" desek de, herkes duymak istediğini duyuyor.
Seni anlamak istemeyen bir kişi, gerçek sağırdan daha zor olabiliyor.

Bazen aynı dili konuşmak yetmez, bir de aynı yerden anlamak gerekir.
(Anonim)

Hiç yorum yok

hakaret içeren ve alâkasız yorumlar yayınlanmayacaktır. Hukuki sorumluluk yorum sahibine aittir.