Fransa'nın savaşa gireceği iddiası büyüyor... Ukrayna’nın kaderi değişecek mi?
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuelle Macron’un “Avrupa, Ukrayna’ya askeri müdahaleden kaçınmamalı” yorumu sonrası Fransa’nın savaşa gireceği iddiası büyüyor. Fransa’nın müdahalesi, savaşın gidişatını değiştirebilir mi?
Savaşın Rusya lehine döndüğü 2023 yılının sonlanmasıyla NATO ve Rusya arasındaki gerilim tekrardan yükselişe geçti. ABD’li medya kuruluşu Politico’nun haberine göre Macron, yakın çevresiyle yaptığı konuşmalarda “Ukrayna’nın yakında kaybedebileceğini” düşünüyor. Bu gidişatı tersine çevirmek için Fransa’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi söz konusu olabilir.
Fransa’nın bunu yapmaktaki gerekçelerine gelmeden önce sahip olduğu askeri kuvvetin sahadaki ihtiyaçlarla olan uyumuna bir göz atmak gerekir. Ukrayna’da geçen süre, Rusya’nın da önceden uyum sağlamak istediği küçük ordulara dayalı NATO doktrinlerini boşa çıkardı. Niceliğin niteliğe üstün geldiği bu savaş alanı, NATO stratejistlerini kendi planlarını gözden geçirmeye itti.
AVRUPA’NIN EN BÜYÜĞÜ
Sahadaki askeri personel kaybının yüz binleri geçtiği Ukrayna ve Rusya’ya kıyasla, Avrupa’nın orduları sayısal açıdan epey küçük kalıyor. Soğuk Savaş sonrası terörle mücadele için hazırlanan “seferi kuvvet” modeli Ukrayna’da başarısız oldu. Rusya, bu modelden yıpratma savaşına daha uygun eski Sovyet doktrinlerine ancak ağır kayıplar sonrası dönebilmişti. Ancak Rusya’nın bu dönüşümü besleyecek binlerce zırhlı aracı ve aktif hale dönmeyi bekleyen bir askeri endüstrisi vardı.
Avrupa, aynı şekilde savaş ekonomisine döndüğünü iddia etse de geçen iki yılda iyi bir sınav veremedi. Ukrayna’ya söz verilen 1 milyon top mermisinin yalnızca yüzde 30’u teslim edilebildi. Bu miktarın büyük bir kısmı da NATO ülkelerinin hali hazırda bulunan envanterlerinden geldi.
Fransa ise şu anda kıta Avrupa’sının en büyük ordusuna sahip. 120 bin aktif personelin 77 bini konuşlandırmaya hazır bulunuyor. Bu ordunun bir tümenini (20 bin kadar personeli) 30 gün içerisinde hazırlayıp Ukrayna’ya yerleştirebilir. Ancak, Fransa’nın envanteri ve askeri endüstrisi, Avrupa’nın kalanından pek farklı değil. Fransa, “savaş ekonomisine” geçtiğinden beri yıpratma savaşının en önemli unsurlarından olan top mermisinden ayda sadece 3 bin tane üretebilir konuma geldi. Bu, Ukrayna’nın bir günlük harcadığı miktarla hemen hemen eş değer. Rusya ise normal günlerde 10 bin, taarruz sırasında 50 bin kadar top mermisi kullanıyor. Rusya, şu anda ayda 250 bin top mermisi üretebiliyor.
Ukrayna’daki savaşı yakından takip eden dış politika ve strateji kuruluşu War on the Rocks’a göre Fransız ordusu 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanların eski stratejilerini benimseyerek nicelikten ziyade niteliğe önem veren, manevra kabiliyeti ve hızı yüksek bir ordu kurdu. Koordinasyon ve hassasiyete önem veren bu ordu yapısı, belirlenen hedefleri seri bir şekilde gerçekleştirmek üzerine kurulu. Ancak görevin hızlıca başarılamadığı yerde, yıpranma karşısında birliklerini yenileme kapasitesine sahip değil. Örneğin, Fransa’nın ana muharebe tankı olan Leclerc’ten Ukrayna’ya 20 adet verilmesi bile Fransa’nın askeri kapasitelerinin düşmesi anlamına gelecektir. Çünkü Fransa’da bu tanktan yalnızca 200 adet var. Son aylarda Ukrayna’nın verdiği Leopard-2 ve Abrams tank kayıpları, araçların teknolojik kapasitelerinden bağımsız olarak her şekilde yüksek sayıda zayiat vereceklerini gösteriyor.
Rusya’nın 2 yıl içinde binlerce tankını kaybettiği göz önünde bulundurulduğunda Fransa’nın devam eden bir yıpratma savaşına büyük bir etki yaratması kolay olmayacaktır. Bu nedenle Fransa’nın sahada neyi hedefleyeceğini anlamak önemlidir.
FRANSA’NIN HEDEFİ NE?
Macron’un açıklamaları sonrası Fransız televizyonları ordularının sahada ne gibi görevler icra edeceğini tartışmaya başladılar. Macron’un cümlelerinin içinde “Kiev ve Odessa” vurgusu göze çarpıyor. Fransızlar, Rusya’nın cephe hattını kırması ve hızlı bir şekilde tekrardan Kiev’in etrafını sarması halinde Fransa’nın müdahalesinden bahsetmişti. Dahası Odessa'nın alınması Ukrayna'nın Karadeniz bağının kesilmesi anlamına gelmekteydi.
Bu nedenle Fransa’nın savaşa katılma kararı alması durumunda askerlerini Belarus sınırına ya da Odessa civarına konuşlandırabilir.
Tabii Fransa, etkili olmak istiyorsa sahadaki kuralları kendi belirlemek zorunda. Yani sahip olduğu yüksek koordinasyonlu birliklerin bir taarruzda cephe hattını yarması ve yıpratma savaşını sonlandırması gerekiyor. Ancak bunun için kullanması gereken personel sayısı 20 binin çok üzerinde. Ukrayna, geçtiğimiz yaz tahmini 60 bini bulan bir kuvvetle Rusya’nın savunmalarına saldırmış ancak başarılı olamamıştı. Fransa’nın böylesi bir kuvveti Ukrayna için oluşturması pek olası değil, en azından tek başınayken!
Başka bir iddiaya göre Macron’un bu cümleleri sarfetmesinin sebebi NATO’nun diğer ülkelerini bir askeri müdahaleye ikna etmekti. NATO, herkesin bir parçasını doldurduğu bir yapboz olarak tasvir edilebilir. Fransa da bu yapbozda nükleer caydırıcılığı temsil ediyor. Avrupa kıtasında 280 nükleer başlığıyla ciddi bir envantere sahip. Konu konvansiyonel bir kara savaşına gelince Fransa ancak diğer müttefikleriyle birlikte ciddi bir güç oluşturacaktır.
Bir de Fransa’nın Rusya’yla “Batı Afrika” gerginliği var. Rus özel askeri şirketlerin Afrika’daki Fransız nüfuzunu törpülemesi Fransa’da ciddi bir rahatsızlık yarattı. Macron’un bu çıkışıyla Sahel bölgesindeki Rus hareketlerine bir missileme yaptığını söylemek abartı olmaz. Afrika’daki gelişmeler, daha önce “Rusya’yla yarın masaya oturacağız, onları küçük düşürmeyelim” diyen Macron’u tam tersi bir politikaya itmiş olabilir.
Son olarak yaklaşan ABD seçimlerini denkleme katalım. Kazanma ihtimali yüksek olan Trump’ın ikinci döneminde Avrupa’yla arasının daha da kötü olacağı ön görülüyor. Macron, böyle bir durumda NATO’daki ipleri kısmen ele alabilmek için hazırlık yapıyor olabilir. Böylece askerî açıdan etkisiz görülen Almanya’dan “Avrupa’nın büyük ağabeyi” rolünü de almış olacaktır.
İşin sonunda Macron’un stratejisi diğer AB ülkeleri ve hatta ABD’de bile rahatsızlık yarattı. Bu stratejinin ortak bir vizyona mı yoksa Fransa’nın kişisel çıkarlarına mı ait olduğu diğer ülkelerin kararlarını değiştirip değiştirmemesiyle anlaşılacak.
Hiç yorum yok
hakaret içeren ve alâkasız yorumlar yayınlanmayacaktır. Hukuki sorumluluk yorum sahibine aittir.