Kurgulanan umutsuz bir süreçtir
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dört eski bakan üzerinden kurgulanmak istenen süreç, 17-25 Aralık darbe girişimini yaşatmaya yönelik umutsuz bir süreçtir" dedi.
ANKARA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'da düzenlenen ve Türkiye'nin büyükelçilerini bir araya getiren 7. Büyükelçiler Konferansı’na katılan büyükelçilere Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda öğle yemeği verdi.
Yemekte konuşan Erdoğan, cumhurbaşkanlığına aday olduğu andan itibaren farklı bir cumhurbaşkanı olacağını, ülkenin ve milletin her meselesiyle daha aktif ve yakından ilgileneceğini ifade ettiğini anımsatarak, dış politikanın bu önemli alanların başında geldiğini, görevi devralmasının ardından yurtdışında çok sayıda temasları olduğunu, Türkiye'de de çok sayıda devlet ve hükümet başkanlarını ağırladıklarını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2015 yılının, temasları anlamında yoğunluk kazanacak bir dönem olacağına işaret ederek, "Sayın Başbakanımızla, Sayın Dışişleri Bakanımızla, siz değerli büyükelçilerimizle koordinasyon ve uyum içinde çalışarak inşallah dış politika hedeflerimize doğru hep birlikte yürüyeceğiz. 2015 yılında da inşallah bir yandan ülkemizin etkinliğini, ağırlığını, itibarını dünya genelinde artırırken bir yandan da aktif dış politikamızın ekonomiyi, siyaseti, sosyal yaşamı daha da özellikli bir noktaya getirmesi için gayret sarfedeceğiz" dedi.
Konferansın, son derece isabetli şekilde Ankara ve Çanakkale şehirlerinde yapılmasına vurgu yapan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Gerek içinden geçtiğimiz hadiseler açısından, gerek 100. yıl dönümlerini idrak ettiğimiz olaylar açısından Ankara ve Çanakkale şehirlerinin seçilmiş olması önemli manalar ihtiva ediyor. Geçtiğimiz Temmuz ayından itibaren, coğrafyamızı köklü şekilde değiştiren ve şekillendiren Birinci Dünya Savaşı'nın yüzüncü yıl dönümünü idrak etmeye başladık. Birinci Dünya Savaşı'nda yaşanan önemli hadiseler kapsamında ilk olarak, önceki gün, Sarıkamış Harekatı'nı ve orada verdiğimiz şehitlerimizi yadettik. Yaklaşık 30 bin insanın iştirak ettiği, genciyle yaşlısıyla, bu törenler gerçekten çok anlamlıydı. Sırada Çanakkale Zaferimizin 100. yıl dönümü var. İnşallah bu yıl sadece mart ayında değil, bugünden başlayarak, yıl sonuna kadar çeşitli etkinliklerle Çanakkale Zaferimizi bütün boyutlarıyla hatırlayacak ve hatırlatacağız. Nisan ayında son derece önemli bir zaferimizi, Kut'ül Amere Zaferimizi de şanına yaraşır şekilde yadedeceğiz."
1915 olayları
Erdoğan, 2015 yılının, 1915 Olayları'nın da yüzüncü yılı olduğunu anımsatarak, bunun da belli çevrelerce yoğun şekilde gündeme taşınacağının idraki içinde olduklarını belirtti. 2015 yılının sadece yıl dönümü etkinlikleriyle değil, belli hadiselerin daha iyi tartışılması ve anlaşılması için de bir fırsat teşkil ettiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ülkemizin dışarıya açık tüm pencereleriyle, yer yüzüne dağılmış tüm iman gücümüzle araçlarımızla gerçeklerin anlaşılması, tarihin doğru okunması için bu yıl ve sonrasında azami gayret içinde olacağız" diye konuştu.
"Asla yenilmiş millet değiliz, muzaffer bir milletiz"
Birinci Dünya Savaşı'ndan Osmanlı Devleti'nin yenilerek, toprak kaybederek çıktığını, Türkiye Cumhuriyeti'nin ise Birinci Dünya Savaşı'nın ardından yapılan İstiklal mücadelesiyle büyük bir zafer üzerine inşa edildiğini anlatan Erdoğan, "Biz asla yenilmiş millet değiliz, muzaffer bir milletiz. 77 milyonun her bir ferdinin bu duyguya, özgüvene, bu bilince sahip olması son derece önemlidir. Özellikle bizim yeryüzündeki temsilcilerimiz olan büyükelçilerimizin böyle bir duyguyla, özgüvenle hareket etmeleri gerekmektedir. Sizler tarihiyle büyük, kültürüyle, medeniyetiyle büyük, özellikle de İstiklal mücadelesi ve o mücadelenin ardından kazandığı zaferiyle büyük bir devletin elçilerisiniz. Bizim hiçbirimizin üzerinde Mondros Anlaşması'nın, Sevr Anlaşması'nın izi, gölgesi, baskısı olamaz" değerlendirmesinde bulundu.
"Bu aziz millet Türkiye ve kendisine biçilen role mahkum olmadı"
Mondros Anlaşması'nın Osmanlı Devleti'nin yaptığı, Sevr'in ise yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin yırtıp attığı bir anlaşma olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Osmanlı Devleti'nin yenilmiş olmasını tam yüz yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün fertleri, kurumları üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmak isteyenler oldu. Bizim özgüvenimizi kırmak istediler, 'Siz yapamazsınız, siz başaramazsınız' dediler, size 'İstikameti, sınırları biz çizeriz, sizin gündeminizi de biz belirleriz' dediler. Ne yazık ki içeride o manda ve himaye özlemini kalplerinden atamayanlar, yenilmişlik duygusu içerisinde olanlar, ona esir olanlar, bu verilen role harfiyen uydular. Maalesef milleti de arkalarından taşımak istediler. Allah'a hamdolsun bu aziz millet Türkiye ve kendisine biçilen role mahkum olmadı, çizilen rota ve istikametin esiri olmadı. Şu anda gerçekleştirdiğimiz reformlarımızla, büyüyen ekonomimizle, aktif, cesur dış politikamızla biz işte Türkiye'ye ve millete biçilen bu yüz yıllık darbe adımlarını, solunumunu, bu dar elbiseyi yırtıyor, bize takılı zincirlerden, prangalardan bir bir kurtuluyoruz."
"İçerideki ve dışarıdaki maşalar"
Erdoğan, son dönemde başa gelen hadiselerin hiçbirinin tesadüfi olmadığını vurgulayarak şöyle devam etti:
"Son dönemde yaşadığımız badirelerin hiçbiri Türkiye'nin kendi için dinamikleriyle ortaya çıkmış hadiseler değildir. Bölücü terör, Gezi olayları, 17 - 25 Aralık darbe girişimi, diğer bazı teşebbüsler Türkiye'ye istikamet çizmek amacıyla kurgulanmış gerek dışarıdan gerek içerideki maşalar tarafından sergilenmiş olaylardır. Bunun sizler gayet iyi farkındasınız. Peki bizler bunun karşısında ne yapıyoruz veya ne yapacağız, aslolan bu. Bütün bu hadiselerdeki yegane amaç o eski Türkiye'yi, o kontrol altındaki, bağımlı, ezik, özgüveni eksik, gündemi belirlenebilir Türkiye'yi geri getirmektir. Ekonomisi bir türlü şahlanamayan, demokrasisi bir türlü gelişemeyen, sorunlarını bir türlü çözemeyen, yani kısır bir döngü içinde, fasit daire içinde enerjisini sürekli yitiren eski Türkiye'yi diriltmek için bütün bu oyunlar kurgulanmış ve sahnelenmiştir."
"17 - 25 Aralık darbe girişimini, yolsuzluk iftirası üzerine kurguladılar"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "17 - 25 Aralık darbe girişimini, yolsuzluk iftirası üzerine kurgulandığını", bu girişimin Türkiye'ye maliyetinin 120 milyar dolar olduğunu ifade ederek, "Eğer başarılı olsaydılar, azmettikleri gibi başbakanı, 'dönemin başbakanı' yapabilselerdi, inanın bu maliyet kat kat fazla olacaktı. Çünkü o zaman arzuladıkları, özledikleri eski Türkiye'yi inşa etmiş, o eski faiz yükünü, enflasyon yükünü, daralan ekonominin, küçülen ihracatın yükünü yeniden Türkiye'ye, yeniden millete yüklemiş olacaklardı. Eskiden olduğu gibi Türkiye faiz lobilerinin, kan lobilerinin, savaş lobilerinin servetlerine servet kattıkları bir ülke olacaktı" diye konuştu.
Dört eski bakanın Yüce Divan'a gönderilmemesi kararı
17 - 25 Aralık darbe girişiminde başarısız olanların ümitsizlik içinde yeni birtakım operasyonları devreye almak için uğraştıklarını, 4 eski bakan üzerinden kurgulanmak istenen sürecin de 17 - 25 Aralık darbe girişimini yaşatmaya yönelik tamamen umutsuz bir süreç olduğunu dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Orada başaramadılar, acaba burada başarabilir miyiz? O zaman başbakanım ve başbakan olarak eski Türkiye özlemi içerisinde olanlar, 'İlla bununla ilgili bir soruşturma komisyonu kuralım' dedikleri zaman, arkadaşlarımızla oturduk, istişare ettik, 'kuralım' dedik. Bizim bundan kaçınacak bir yanımız yok. Kurduk, kurduktan sonra Komisyon çalıştı, nihayet dün Komisyon kararını verdi. Bütün bu çalışmalar sonrasında bilirkişi raporları, vesaire bunlar alınarak karar verdi. Komisyonun... Bu adeta ara karar, bundan sonraki süreç tabii ki Parlamento, Genel Kurul, nihai kararı orası verecek. Dert bu mu? Dert başka. Acaba buradan biz ne elde edebiliriz, bunun gayreti içindeler. Ben inanıyorum ki bu parlamento şu anda özellikle Soruşturma Komisyonunun almış olduğu, üzerinde çalışılmış bu karar neticesinde, nihai kararını en ideal, en adil şekilde verecektir ve Türkiye bu tür oyalama süreçleri içerisinde üzerinde spekülasyonların yapılacağı bir ülke olmayacaktır, olmadığını da bu Parlamento gösterecektir.
17 ve 25 Aralık iddiaları öncelikle 30 Mart ve ardından 10 Ağustos seçimlerinde millet tarafından zaten yargılanmıştır ve millet kararını da sandıkta vermiştir. Asıl önemlisi 17 ve 25 Aralık iddiaları bağımsız Türkiye mahkemelerinde yargılanmış ve kurgulanmış oyun, o mahkemeler tarafından zaten bozulmuştur. Şimdi bir başka oyunun kurgulanmasına, yargı içindeki birtakım odakların siyaseti dizayn etme girişimlerine ve arzularına öyle umuyorum ki izin verilmeyecektir. Türkiye, son 12 yıl içinde siyasetin üzerindeki tüm vesayet sistemlerine ve kurumlarını etkisiz hale getirmiş siyasetin de siyaset dışı kurumların da asli vazifelerine dönmelerini temin etmiştir. Buradan geri dönüş asla olamaz, siyaset dışı kurumlarım, siyaset dışı güç odaklarının siyaseti tehdit etmelerine, siyaseti özellikle şantaj, montaj vesaire gibi yollarla korkutmalarına, ürkütmelerine asla göz yumulamaz. Yeni Türkiye'nin inşaası, Türkiye'nin artık tüm kurumlarıyla, tüm kurallarıyla normalleşmesi inşallah yaydan fırlamış bir ok gibi geri döndürülemez şekilde hedefine ilerleyecektir."
"En vahim inanç özgürlüğü ihlali Kudüs'te yaşandı"
Dünyada inanç özgürlüğünün ihlali ve hiçe sayılması bağlamında en vahim örneklerin 2014'te Kudüs'te yaşandığını vurguladı.
"İsrail, başta Kudüs ve Harem-i Şerif olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarındaki saldırganlığını artırarak sürdürmüştür" diyen Erdoğan, Filistin'in vazgeçilmez hakları ve Kudüs'ün korunmasına ilişkin görüşlerini içeren bir mektubu BM Güvenlik Konseyi üyelerine ileterek, konseyi, uluslararası barış ve güvenliği koruma yükümlülüğü uyarınca harekete geçmeye çağırdığını hatırlattı.
Erdoğan, bu noktadaki çabalara gelecek dönemde devam edeceklerini, Filistin üzerindeki baskıların, ayrımcı politikaların sona ermesi için gayret göstermeyi sürdüreceklerini bildirdi.
Çeşitli ülkelerin parlamentolarında Filistin'in devlet olarak tanınmasına dair gelişmeleri doğru yönde atılmış adımlar olarak telakki ettiklerini vurgulayan Erdoğan, "Temennimiz, Filistin'in daha fazla vakit kaybetmeden, uluslararası alanda hak ettiği yeri almasıdır" diye konuştu.
Ermenistan
Erdoğan, Ermenistan'ın, Türkiye'nin kendisiyle ilişkileri normalleştirme yönünde sergilediği tüm iradeye rağmen, enerjisini sözde soykırım meselesine odaklanarak harcamayı tercih ettiğini söyledi.
Ermenistan'ın, tarihte yaşanmış olayları tek yanlı okuyarak, meseleyi siyasallaştırarak, sadece kendi hafızasını, kendi bakış açısını empoze etmeye devam ettiğini belirten Erdoğan, "Bu konuda Dışişleri Bakanlığımızın, ilgili diğer kurumlarımızla eşgüdüm halinde, yoğun ve derinlemesine çalışmalar yaptığını zaten biliyoruz. 2015'te bu meseleyle ilgili hareket tarzımızla ilgili görüşmelerin Büyükelçiler Konferansında ağırlıklı bir yere sahip olduğunu da görüyorum. 2015 boyunca, gerek Dışişleri Bakanlığımız gerek ilgili tüm kurumlarımız koordinasyon içinde, son derece aktif biçimde, inanıyorum ki bu iddiaların üzerine gidecektir" ifadelerini kullandı.
Libya
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya'da çatışmaların sürmesinden, hava saldırılarının sivil halka ve altyapıya zarar vermesinden ve taraflar arasında siyasi diyalog sürecinin başlayamamasından endişe duyduklarını söyledi.
Libya yüksek mahkemesinin, yerel seçimlerin iptali yönünde aldığı kararın, Libya'da yeni bir durum ortaya çıkardığını belirten Erdoğan, uluslararası toplumun, bu kararın sonuçlarını dikkate alma konusunda yavaş davranmasının, mevcut krizi daha da çetrefilli hale getirdiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Libya'daki kriz ortamından çıkışın tek yolu, kapsayıcı siyasi diyalogdan ve milli mutabakattan geçmektedir. Bu itibarla uluslararası toplumun meşruiyet tartışmasını bir kenara bırakarak, ateşkesin sağlanması ve hava saldırılarının durması, BM'nin kolaylaştırıcılığında siyasi diyaloğun başlaması, çaba sarf etmesi gerekiyor. Bu noktada Libya'ya dış müdahalede bulunulmamasının sorunun çözülmesine yönelik çabanın başarıya ulaşması bakımından büyük önem taşıdığını ifade etmek isterim" diye konuştu.
"Millet ve devletin kaynaşmasının zirve noktası"
Büyükelçilikleri ve başkonsoloslukları millete ve devlete yakışır binalara, çalışma şartlarına kavuşturmak için azami gayret sarf ettiklerini anlatan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bu konuda gittiğim, ziyaret ettiğim yerlerde büyükelçilerimize de bunu söylüyorum. Bugün sizleri ağırladığımız yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı da aynı şekilde Ankara'yı milletimize ve devletimize yakışır bir başkent yapma idealimizin ürünüdür. Binanın hizmete girdiği kısa süre zarfında, birçok yabancı devlet adamını ve milletimizin temsilcilerini burada ağırladık ve önümüzdeki dönemde de ağırlamaya devam edeceğiz. Şu anda inşaatı devam eden kongre merkezi, onun yanında cami ve külliyesi, onun yanında başlayacak olan çok amaçlı salon ve onun yanında bir de Türkiye'de şu ana kadar sayısal olarak olmayan en az 4 milyon cilt kitabın alınabileceği bir Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesini kurmak için burada, bu konseptin içinde böyle bir çalışmayı yürütüyoruz. Yapıların bitmesiyle inşallah burası millet ve devletin kaynaşmasının, kucaklaşmasının zirve noktası olacaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyükelçilerin de kançılarya ve konut binalarını aynı şekilde faal halde tutmalarını beklediğini kaydetti.
Konferansın başarılı geçmesini dileyen Erdoğan, büyükelçilerden ailelerine, görev yaptıkları dost ve kardeş ülke halklarına selamlarını iletmelerini istedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye üzerinde yapılmak istenen operasyonlar, ameliyatlar, milletin gücü karşısında erimiştir. Bundan sonra da erimeye mahkumdur. Mevcut sorunları da aşarak, başlayan süreçleri de ilerleterek artık enerjimizi içteki yapay sorunlardan ziyade güçlü ekonomiye, güçle dış politikaya, güçlü ve müreffeh bir toplum inşasına yoğunlaştırmak zorundayız" dedi.
Türkiye'ye karşı yapılmak istenen bütün operasyonlara karşı son derece dikkatli olunması gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
"Son derece müteyakkız olmaları gereken bir süreçten geçiyoruz. Özellikle batıda medya ve başka odaklar, Türkiye'ye karşı yoğun bir algı operasyonu içindeler. Batı medyasında Türkiye'deki hadiselerle ilişkin olarak çok sayıda haber, yorum bütün bunların yanında adete Türkiye'nin demokrasiden nasibini almamış bir ülke gibi gösterme gayretleri bizlerin de dikkatini ciddi manada çekiyor. Bu kadar yanlı, taraflı, hatta tüm bu haberlerin yalan olduğunu görüyoruz. Ve dürüst değiller, samimi değiller. Geliyorlar bizimle oturuyorlar, konuşuyorlar, kendilerine gerekli cevapları veriyoruz, belgeleri gösteriyoruz bütün bunlara rağmen yine bildiklerini okuyorlar. Bunlar samimiyetsiz. Bunlar dürüst değil. Onun için ben büyükelçilerimizden şunu istiyorum: Bunların karşısında dik durun. Bunların karşısında onlara yaptıkları ahlaki olmayan bütün bu asparagas haberleri, bu yalan haberleri bunların yüzüne yüzene çalmanız lazım. Siz, 77 milyon Türk milletinin orada birer temsilcisi, misyon şefisiniz. Buradan asla taviz vermemeniz gerekiyor. Çünkü bu bizim için çok çok önemli."
Bilgileri belgeleri bize aktarın
Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"İşte bakıyorsunuz bir haşhaşi grup kalkıyor buralarda senatolarında, parlamentolarında her türlü yalana dayalı her türlü haberi, her türlü oralarda kumpaslar, vesaireler bunları yürütüyorlar. Bunu bozacak olan kim? Birinci derece siz değerli büyükelçilerimiz olacaksınız. Bize ulaştırılması gereken neyse o bilgileri, belgeleri bize aktarın. Biz gümbür gümbür bunları konuşuruz. Kim olursa olsun konuşuruz. Bizim bunlardan geri adım atmak gibi asla bir lüksümüz olamaz. Üzerilerine üzerilerine gideceğiz. Bu milletin tarihinden gelen bir sorumluluğu var. Bir gücü var. Bunu bir kenara koyamayız ve kimse bizim gündemimizi belirleyemez. Biz bugün artık dünyada gündem belirleyen, bu gündemi belirleyenler arasında yer alan bir ülke konumundayız."
Biz onlardan daha güçlüyüz
"Türkiye'de çok büyük bir hezimet yaşayan bu paralel yapının kendisini kiralayacak yeni efendiler aradığını, bu amaçla da ülkesine, milletine ihaneti uluslararası medya üzerinden gerçekleştirmek istediğini görüyoruz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Nerelere nasıl paralar savurduğunu, bunu da biliyoruz. Nerelerde nasıl kendine yemek masaları ayırt ettiklerini de onu da biliyoruz. Bütün bu olayların altında yatan gerçek nedir? Oralarda kendileri için lobiler oluşturmak, kulisler yapabilmek. Arkadaşlar, biz onlardan daha güçlüyüz. Öyleyse şu anda Milli Siyaset Belgesi içerisinde yer almaya namzet olan bu paralel yapı artık dünyada gereken yere oturacaktır. Milli Güvenlik Kurulu bununla ilgili tavsiye kararını almıştır. Hükümetimiz bunu Bakanlar Kurulundan geçirmiştir ve şimdi 2015 Milli Siyaset Belgesi içerisinde de yerini alacaktır. Bu artık böyle bir örgüttür. Büyükelçilerimizin mevcut tüm personelleriyle gerçeklerin duyulması ve duyurulması için daha gayretli olmaları gerektiği açıktır."
Basın özgürlüğü, terör hadiseleri, polisin müdahalesi, teröre karşı alınan tedbirler ile Irak ve Suriye'deki terör örgütleri üzerinden Türkiye'nin karalanmak istendiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları bildirdi:
"Bakıyorsunuz işte bir Tahşiye olayı çıkıyor ve bu olaydan dolayı bir operasyon, hemen olay nereye saptırılıyor? Basın özgürlüğü. Basın özgür değilmiş. Ne Avrupası'ndan ne de diğer ülkelerde, batının genelinde Türkiye'deki basın kadar özgür bir medya yoktur. Ne yazılı ne görsel. Bunların hepsini de biz gittik, gezdik, gördük. Sıkıysa siz oralarda kalkın aynen bizde olduğu gibi Başbakan, Cumhurbaşkanına saldırın, saldıramazsınız. Almanya'da yapın aynı şeyi, yapamazsınız. Fransa'da yapın, yapamazsınız. Amerika'da, Rusya'da yapamazsınız. Bu gerçekleri sizler en az benim kadar biliyorsunuz. Dolayısıyla bunların yüzüne yüzüne onların oradaki yazılı ve görsel medyada çıkan şeylerini önlerine koymanız gerekir. Kendi ülkelerinde ciddi boyuttaki ihlalleri, baskıları, tırmanan tehditleri görmeyenler, görmek istemeyenler, Türkiye üzerinden vicdanlarını rahatlatmaya çalışıyorlar. Bunların hiç birine karşı boynumuzu eğmeyeceğiz."
Bu tür alışkanlıklardan vazgeçsinler
"Türkiye, hiç kimsenin parmak sallayarak büyük bir kibir içinde suçlayacağı, itham edeceği bir ülke değildir. Bu tür alışkanlıkları olanlar artık bundan vazgeçsinler. Eski alışkanlıklarıyla Türkiye'ye parmak sallamaya, Türkiye'yi azarlamaya kalkışanlar karşılarında artık yeni bir Türkiye'nin ekonomisiyle, demokrasisiyle, dış politikasıyla büyük bir Türkiye'nin olduğu görsünler" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özellikle Avrupa Birliği, Türkiye politikasını artık gözden geçirmek durumundadır. Yeterince oyaladılar, yeterince vakit kaybettirdiler. Şu anda Avrupa Birliği'nin çok ciddi tehlikelerle, tehditlerle karşı karşıya iken bunları görmek, bunları bir defa bir an önce değerlendirmek, bunlara çare üretmek yerine, Türkiye'ye ders vermeye kalkışması acınacak bir durumdur. Bakın, ırkçı, ayrımcı özellikle de Müslümanları hedef alan faaliyetler, Avrupa'da artık gizlenemez noktaya geldi. Avrupa Birliği müktesebatı içerisinde bunların yeri var mı? Tam bunlara karşı durulması gerekmiyor mu? Her gün Müslümanlara yönelik, camilere yönelik alçakça saldırılar düzenleniyor. Irkçı örgütler bazı batı toplumları nezdinde maalesef her gün daha fazla sempati kazanıyor, hüsnü kabul görüyor. Bizim sürekli dikkat çektiğimiz, sürekli vurguladığımız ve tedbir alınması için uyardığımız İslamafobi artık Avrupa'da ciddi bir tehdit teşkil ediyor. Romanlara neler yaptığını biliyorsunuz bunların. Eğer bu günde mesele ciddiye alınmazsa bu günde popülizm, Avrupa siyasetçilerini esir alırsa, Avrupa Birliği ve Avrupa değerleri artık tartışma konusu yapılır."
Türkiye'nin Suriye konusundaki duruşunun haklılığının her geçen gün doğrulandığını belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Bugüne kadar batılı müttefiklerimize DEAŞ ve Ayn el Arap'la sınırlı tutulmaya çalışılan bir mücadeleyle çözülemeyeceğini, sorunun kökeninde Eset rejiminin, zulmünün yattığını ve DEAŞ'ın ancak bunun bir ürünü olarak görülebileceğini sürekli söyledik. Rejimin ürünü olan DEAŞ Irak'ta yıllardır devam eden mezhepçi, bölücü ve ayrıştırıcı politikalarla etkileşim içine girerek büyük bir tehdit olarak ortaya çıkmıştır. Tabii ki durumun bu hale gelmesinde gözardı edemeyeceğimiz bir diğer etken de uluslararası toplumun kararsız tutumu. Diğer bir deyişle Birleşmiş Mİlletlerin harekete geçmekteki yetersizliği olmuştur."
NATO'nun eski Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen'in Gaziantep'te yaptığı konuşmasında "sadece hava harekatıyla bu iş çözülmez" sözlerini hatırlatan Erdoğan, "Kara harekatının da olması gerektiğini söylüyor. Biz bunu ta başından söyledik. 'Kara harekatı olmadan buradan netice alamazsınız' dedik. Sadece dostlar alışverişte görsün, bu olur başka bir şey olmaz. Ayn el Arap'ta biliyorsunuz, bizim bir görüşmemiz oldu Sayın Başkan'la yaptığımız. Dedik ki "niye Ayn el Arap. Bunun sizin için stratejik bir önemi mi var?" Ve ne dedi biliyor musunuz? "Eğer biz buraya şu anda mühimmat destek vermezsek iki gün içerisinde Kobani düşer." İki ay geçti düştü mü? Gönderdikleri mühimmatın bir kısmı malum DEAŞ'a gitti, bir kısmı da oradaki savaşçıların eline geçti. Ne oldu hale süreç devam ediyor?" diye konuştu.
Fransa'ya yaptığı ziyarette Cumhurbaşkanı François Hollande'ye "Stratejik olan yer burası değil, Halep'tir. Halep ile ilgili bir çalışmanız var mı" dediklerini belirtti. Ertesi gün Fabius, bir makalesinde Halep'in önemini anlattığını ve bunun ses getirdiğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Gerçekçi olmaya mecburuz, ama dert başka olunca, hesap başka olunca, orada bizim iyi düşünmemiz lazım. Zira Kobani, Afrin, Kamışlı, burada başka hesap yapıyorlar. Stratejik olan bu. Bunu da herhalde Türkiye yutacak durumda değil. O zaman atmamız gereken adımı, yapmamız gerekenleri de biz yapacağız. Niye? Çünkü 950 kilometre bir Suriye sınırı, bizim için düşünülmesi gereken bir sınırdır. Bunu biz kalkıp da Irak sınırıyla birleştirdiğimiz zaman neredeyse bin 280, bin 290 kilometre bir sınır meydana geliyor. Burada Türkiye'nin hassasiyeti önemli. Ama, size ne? Sizin hassasiyetiniz ne? Irak için petrol, anlıyoruz. Suriye için ne? Orada da yeni bir yapılanma. İşte burada, bütün büyükelçi arkadaşlarımın bu hassasiyet üzerinden hareket etmeleri önem arz ediyor."AA
Hiç yorum yok
hakaret içeren ve alâkasız yorumlar yayınlanmayacaktır. Hukuki sorumluluk yorum sahibine aittir.