Kemal Kılıçdaroğlu: Dünyanın barışa ihtiyacı var
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısına ilişkin; “Nükleer güç sahibi olan bir devletin nükleer güce sahip olmayan bir ülkeye tanklarıyla girmiş olması insani olarak da kabul edilemez, uluslararası hukuk açısından da kabul edilemez. Dünyanın barışa ihtiyacı var. Nükleer güce sahip olmak başka ülkelerin üzerine baskı kurmak anlamına gelmemeli. Bu çerçevede eğer dünya halkları birleşebilirse çok daha güzel bir noktaya ulaşmış oluruz” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bağcılar’da İstanbul Toptancılar Çarşısı (İSTOÇ) esnafı ile kahvaltıda bir araya geldi. Kahvaltının ardından CHP Lideri Kılıçdaroğlu, İSTOÇ esnafının sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
Zakir Kaya imzalı kitaplarına sahip olmak için linke tıklayın
"Süper güçler arasında öteden beri bildiğimiz bir yarış vardır. Herkes kendi gücünü dünyaya kanıtlamak istemektedir. Bir taraftan NATO, öbür taraftan Rusya ve Çin gerçeği var. Ukrayna’nın ve Rusya’ya komşu olan ülkelerin NATO ittifakına girmesini istemiyor Rusya. Ukrayna’nın kendisi açısından büyük bir önemi var. Ukrayna’daki yönetimi değiştirmek istiyor, onların NATO’ya girmelerini istemiyor. Bu çerçevede oraya bir harekat başlattı, iki bölgede işgal yaptı.
Nükleer güç sahibi olan bir devletin nükleer güce sahip olmayan bir ülkeye, tanklarıyla girmiş olması insani olarak da kabul edilemez, uluslararası hukuk açısından da kabul edilemez. Eğer siz, varsa gücünüz, bu gücünüzü silah kullanarak değil; gücünüzü sanayide, teknolojide, sanatta, kültürde gösterebilirsiniz.
Ama baskı kurarak, bir başka ülkenin topraklarına tankıyla, topuyla girerek o insanları ezmeyi asla doğru bulmuyoruz. Bunun altını özenle çizmek isterim.
Biz hakkı hukuku ve demokrasiyi istiyorsak, sadece kendi ülkemizde değil bütün dünyada hakkın, hukukun ve adaletin olması lazım. Daha doğrusu dünyanın barışa ihtiyacı var. Nükleer güce sahip olmak başka ülkelerin üzerine baskı kurmak anlamına gelmemeli. Bu çerçevede eğer dünya halkları birleşebilirse çok daha güzel bir noktaya ulaşmış oluruz.
“RUSYA’YA TÜRKİYE’Yİ BAĞIMLI HALE GETİRDİLER”
Bu süreçte, çatışmanın Türkiye’ye yansımaları ne olur? Birincisi şu, Rusya’ya Türkiye’yi bağımlı hale getirdiler. Üzülerek ifade edeyim, Türkiye’yi Rusya’ya bağımlı hale getirdiler. Hangi açılardan? Bir, tarım açısında bağımlıyız. Buğday alacağız, Rusya buğday vermese hepiniz aç kalacaksınız. Ukrayna buğday vermezse hepiniz aç kalacaksınız. Buğday ithalatının büyük bir kısmını Rusya ve Ukrayna’dan yapıyoruz. İki, tarımda ürettiğimiz ürünü daha çok Ruslara satıyoruz. Ruslar kapıyı kapattıkları anda Antalya’da tarım çöküyor, özellikle seracılık çöküyor. İkinci doğal gazda. Doğal gazın büyük bir kısmını Rusya’dan alıyoruz. Petrolün büyük bir kısmını Rusya’dan alıyoruz. Enerjide Rusya’ya bağımlı hale geldik. Enerjide Rusya’ya bağımlılığımız, nükleer santral de devreye girerse yüzde 60’ın üstüne çıkıyor.
Dünyada hiçbir ülke enerji açısından kendisini başka bir ülkeye yüzde 60 oranında bağımlı hale getirmez. Getirdiğiniz andan itibaren adam şalteri indirirse karanlıkta kalırız. Normalde devleti yönetenlerin bu gerçeği bilmesi lazım. Devleti yöneten kişinin, ‘gün olur harman olur biri şalteri indirebilir dolayısıyla benim başka önlemleri de almam ve o güvenceyi de sağlamam lazım.’ Bunu yapmadılar. Şu anda pahalı kullandığınızı söylüyorsunuz, ileride daha pahalıya kullanacaksınız. Nükleer enerji devreye girdiğinde, yani Akkuyu devreye girdiğinde bir kilovatsaati 12,35 sent olacak. Dünyanın en pahalı enerjisini kullanacaksınız. Ve alım garantisi vermişler. Burada da büyük bir açmazımız var. Bu da herkesin önünde, hafızasında dursun bunların çözülmesi lazım.
“SAMANDAĞ’DAN BAŞLAYARAK MERSİN’E KADAR O HATTIN TAMAMINI DOĞU AKDENİZ’İN EN BÜYÜK LİMANI HALE GETİRECEĞİZ”
Enerji konusunda ne yapacağız? Enerji konusunda yenilenebilir enerji var, niye onu yapmıyoruz, niye olanları büyütmüyoruz? Ben Şanlıurfa’ya gittim, Şanlıurfa’da çiftçilerin en çok şikayet ettiği enerji maliyetleriydi. ‘Su çekiyoruz, enerji kullanıyoruz, çok pahalı, mahvolduk, maliyetler yüksek’ vesaire…Onlara söz verdim, dedim ki; ‘siz Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı bize verin, söz veriyorum çiftçilere Şanlıurfa’da elektriği bedava vereceğiz.’ Herkes çok memnun tabii, ‘bedava’ lafını duyunca. İlk itiraz Ankara’dan geldi, AK Parti’den geldi; ‘siz bunu yapamazsınız.’ Yaparız arkadaş, niye yapmayalım. 2 milyon 300 bin dekar arazi, taşlık arazi kullanılmıyor. Oraya güneş enerjisi yap, bir kooperatif haline getirirsiniz İSTOÇ gibi, yaparsınız kooperatifi, çiftçiye bedava verirsiniz, artan enerjiyle de ayrıca para kazanırsınız.
Bizim şimdi başka bir projemiz var, inşallah sizlerin desteğiyle iktidara geldiğimizde göreceksiniz. Biz Samandağ’dan başlayarak Mersin’e kadar o hattın tamamını Doğu Akdeniz’in, daha doğrusu en büyük limanı hale getireceğiz. Orada maden rafineleri kuracağız, enerjinin maliyetini 3-3.5 sente kadar düşüreceğiz. Doğu Akdeniz’de çıkan doğal gaz Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidecek, bütün bunların altyapılarını hazırlıyoruz. Dolayısıyla Rusya’ya sadece bağımlı değil, hiçbir ülkeye enerji açısından yüzde 60 yüzde 70 ya da yüzde 40 bağımlı hale gelmemeye özen göstereceğiz.
“AYKIRI DÜŞÜNCE YOKSA HEPİMİZ AYNI ŞEYİ DÜŞÜNÜYORSAK ÜLKEYİ BÜYÜTEMEYİZ, GELİŞTİREMEYİZ”
İnşallah gerçek anlamda demokrasi ülkemize getireceğiz. Hiç kimse kimliğinden ötürü, yaşam tarzından ötürü, inancından ötürü ötekileştirilmeyecek. Herkes düşüncesini özgürce söyleyecek, ifade edecek.
Bir devletin gelişmesi ve büyümesi için temel faktör aykırı düşüncelerdir. Aykırı düşünce yoksa hepimiz aynı şeyi düşünüyorsak ülkeyi büyütemeyiz, ülkeyi geliştiremeyiz. Ülkeyi geliştiren, büyüten yeni buluşlardır, icatlardır, onlar da aykırı düşüncelerden çıkar ortaya.
Mülakat sistemini kaldıracağız, KPSS’ye giriyor kim başarılı ise başarısına göre herkes yerleşecek yerine. Gençlere bu sözüm var, mülakat kalkacak. Eğer bir meslekte mülakat zorunluluğu olursa, mülakat yapmamız gerekiyorsa; kamerayı koyacağız oraya, kim hangi soruyu sormuş, gencimiz hangi cevabı vermiş, itiraz halinde mahkemeye gidecek, kamera kaydıyla gidecek.
Çünkü şunu da söylediler bana özellikle atama bekleyen öğretmenler; ‘çok yüksek puan aldık’, hatta Türkiye’de dereceye giren, matematikte dereceye giren kişi sözlüde elendi. ‘Ayrıca sözlüde bütün sorulara da cevap verdim’ dedi, ‘çıkarken de herkes bana teşekkür etti.’
“KAVGANIN ÖZÜNDE YÜKSEK YETENEK İNŞASI VAR”
Yüksek yetenek inşası dediğimiz bir kavram vardır. Bir toplumu ileriye taşıyan o toplumunu yüzde 2’sidir. Yüzde 98’i toplumu ileriye taşımaz. Toplumu ileriye taşıyan toplumun en zeki insanlarıdır. Yeni bir icat yaparlar bir bakarsınız ki ülkeye dünyanın parası gelmiş. En son örnek Almanya; iki kişi gitti Biontech aşısını buldu, Almanya milyarlarca dolar para kazandı.
Bu zeki insanların önünü açmak, bunları ekonominin temel aktörleri haline getirmemiz lazım. Şimdi herkes Çin ve Amerika arasındaki kavgayı başka bir kavga sanıyor. Kavganın özünde yüksek yetenek inşası var. Çin, Amerika’yı zorluyor; teknolojide, yeni buluşlarda, uzay sanayinde zorluyor. Ve dünyanın önemli kilit aktörlerinden birisi haline geliyor. Biz ne yapıyoruz? Gençlerimiz diyor ki; ‘umudumuz yok Türkiye’den, yurtdışına gideceğiz.’ O yüzde 2’si de giderse hangi gelişmenin altına siz imza atacaksınız, hangi teknolojinin altına imza atacaksınız?
Üniversiteler üniversite olmaktan çıktı. Üniversiteler üniversite olmaktan çıkarsa nasıl olacak da o yetenekli insanları kendi ülkenizde tutacaksınız? Bir şey söylüyor, iktidara aykırıysa; her türlü ceza, hapishane. Bu adam durmaz ki. Sen bırak kendi ülkende yüzde 2 zeki insanı tutmayı ayrıca diğer ülkelerden de insanları kendi ülkene çağır, davet et gelsinler üniversitelerinde okusunlar, ders versinler, bunun olması lazım, maalesef bu olmuyor. Ama şunu söyleyeyim, Emir kardeşime; meraklanma geleceği bu ülkede bulacaksın, demokrasiyi bu ülkede bulacaksın; barışı, huzuru bu ülkede bulacaksın, elbette emeğinin karşılığını bu ülkede alacaksın. Bunun altyapısını kesinlikle yapmak zorundayız.
“İKTİDAR DİYOR Kİ, ‘TÜRK LİRASINA GÜVENME’, VATANDAŞ DA ‘GÜVENMİYORUM’ DİYOR”
Eğer bir ülkede Türk lirasını yok sayıp her şeyi döviz endekslerseniz geleceğiniz nokta budur. İktisatta bir ‘ilk günah’ diye bir kavram vardır. İlk günah kavramının özü şudur: bir devlet kendi vatandaşından kendi parasıyla değil yabancı parayla borçlanırsa bu ilk günahtır, ekonomideki ilk günahtır. Kendi paran var, kendi ülkende kendi vatandaşından Türk lirasıyla değil dolarla borçlanıyorsun. Bu ne demektir; iktidar diyor ki; ‘Türk lirasına güvenme’, vatandaş da ‘güvenmiyorum’ diyor. ‘Hem dolar üzerinden garanti vereceğim hem yüksek faiz vereceğim’ diyor. Nereye kadar? Kur korumalı mevduatla ilgili rakamları Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu açıklamıyor, Kılıçdaroğlu görür diye. Niye açıklamıyorsun kardeşim, neyi gizliyorsunuz? Sizin sırtınıza yüklenecek yükü kimse görmesin istiyor.
“BÜTÜN ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDE YATILI TEKNOLOJİ LİSELERİ KURACAĞIZ”
Buradan Türkiye nasıl çıkar; demokrasi içinde çıkar, üreterek çıkar, üretiminin teşvik edilmesi lazım. Her alanda üretimin teşvik edilmesi lazım. Katma değeri yüksek ürünleri Türkiye’nin üretmesi lazım. Güçlü bir sosyal devletin olması lazım.
Demokrasisi gelişmemiş hiçbir ülke büyümemiştir, nokta. Demokrasi varsa o ülkede özgürlük, barış, huzur vardır; herkes üretir, kazanır ama demokrasi yoksa bunların hiçbirisi maalesef olmuyor.
Bütün organize sanayi bölgelerinde yatılı teknoloji liseleri kuracağız. Böyle bir projemiz var. Bunlar yatılı olacak, gelecek öğrenci ilk üç yıl okuduktan sonra, kalan son üç yılında, hangi alanda okuyorsa o alanlarda eğitimini yapacak, üçünü yıldan itibaren gidecek fabrikalarda ve iş yerlerinde stajını yapacak, sosyal güvenlik primini devlet ödeyecek, mezun olduğu zaman da zaten patronu görmüş, mühendisi görmüş, işvereni görmüş ya orada çalışacak eğer üniversiteye gitmek istiyorsa izdüşümü olan fakülteye artı puanla gidecek. Bu okullar çok cazip hale gelecek ve çocuk seve seve, büyük bir rahatlık içinde gelecek teknoloji liselerinde okuyacak. Teknoloji liselerinin donanımın tümüyle organize sanayi bölgesi yapacak, eğitimi Milli Eğitim Bakanlığı ile organize sanayi bölgesi müşterek yapacak.
Türkiye şu anda yönetilmiyor, yönetilmediğini benim kadar sizler de biliyorsunuz. Yarın sabah ne olacağını kimse bilmiyor. Bir ülke sağlıklı nasıl yönetilir; planlamayla. Her biriniz planlama yaparsınız, gidersiniz iş yerine bugün ne kadar gelirim oldu, bu ay ne kadar gelirim oldu, taksitim nedir ödeyeceğim, borçlarım vardır, aylık, yıllık planlar yaparsınız. Beş yıllık hedefler koyarsınız, şu kadar büyüyeceğim falan diye, bunu devletler de yaparlar. 5 yıllık yaparlar, 10 yıllık yaparlar, 50 yıllık yaparlar, 100 yıllık yaparlar ve bu planları dünya değiştikçe, geliştikçe sürekli güncellerler. Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattık, ‘planlamaya ihtiyacımız yok’ dediler.
“ERKEN SEÇİM OLMASINI ŞUNUN İÇİN İSTİYORUZ; VATANDAŞ DAHA BÜYÜK ACILAR ÇEKMESİN”
Erken seçim olmasını şunun için istiyoruz; vatandaş daha büyük acılar çekmesin. Sanayicisi üreticisi, esnafı, çiftçisi daha büyük sıkıntılar ile karşılaşmasın, bir an önce bazı temel kararlar alınsın diye, onun için istiyoruz. Fatura millete çıkacak ve çok ciddi bir faturayla her bir vatandaş tek tek karşılaşacak. Bunun sıkıntıları var. Doları şimdi tutuyorlar, bakın bir süre sonra göreceksiniz, 128 milyar doları sattılar ya, kime sattıkları belli değil. Hangi kurdan sattıkları belli değil.
Şimdi tutmak için ‘dolar yükselirse para vereceğim, sana vergi ödeyeceğim’; vergiyi kim ödüyor? Onun alacağı faizin vergiden istisna edeceğim. Bir firma; küçük bir orta boy firmaya verecekleri teşvik, devlete ödemesi gereken 68 milyonluk vergiyi almıyorum diyor senden, yeter ki sen burada Türk lirasında dur. 68 milyon, az para değil bu. Şimdi fakirden alıyorsun, zengine veriyorsun. Olmaz. Gelir dağılımını bozuyorsun, bu da olmaz. Herkesin ürettiği, herkesin kazandığı. Ama gelir dağılımında olabildiğince dengeli bir model inşa etmek gerekiyor.
“SORUNLARI ÇÖZMENİN YOLU, SORUNLARI ÇÖZEMEYE TALİP OLAN KİŞİLERİ İKTİDARA TAŞIMAKTIR”
‘Konut ve kira fiyatları kontrolsüz yükseliyor, projeniz var mı?’ Ekonomide istikrar olmazsa, bu yükseliş devam eder. Çimento fiyatlarına zam yapınca, müteahhit zararına satar mı, satmaz.
Bütün bunların temeli de ekonomide fiyat istikrarının olmamasıdır. İstikrar kavramı çok kıymetli bir kavramdır, ekonomide istikrarın olamamasıdır. İstikrar geleceği görmedir, geleceği, ön görüyü yakalamadır. Ona göre plan, program yapmadır. İstikrar budur. Eğer siz yarın sabah, ne olacağını bilmiyorsanız, istikrar yoktur.
Bir soru sorayım: Fiyat istikrarından sorumlu kurumun adı nedir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde? Merkez Bankası. Merkez Bankası fiyat istikrarından sorumlu ama Merkez Bankası bunu yapmıyor. Çünkü bu yetkiyi oradan aldılar, verdiler Fiyat İstikrar Komitesi’ne. Bir kararname ile. Fiyat istikrar komitesi hiç toplanmadı.
Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Bütün sorunları çözülebilir. Akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle, bütün sorunları çözülebilir. Niye çözülmesin? Elin oğlu kendi sorunlarını çözüyor da biz mi çözemeyeceğiz? Sorunları çözecek kapasitede insanlarımız var, politikacılarımız var, üniversitelerimiz var, iş insanlarımız var, bütün bunların hepsi mümkün. Sorunlar çözülebilir. Sorunları çözmenin yolu, sorunları çözemeye talip olan kişileri iktidara taşımaktır.
Son 10 yılda, en büyük değişimi yaşayan parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Cumhuriyet Halk Partisi, gerçek anlamda halkın partisidir.
Taşeron işçilere biz sahip çıktık. Apartman görevlileri var kapıcılar biz sahip çıkıyoruz. Asgari ücretliler, biz sahip çıkıyoruz. Yani toplumda kendisini yalnız hisseden kim varsa, onlara sahip çıkıyoruz. Tabi bu şu anlama gelmiyor, sanayiciye sahip çıkıyor musun? Elbette, sanayici de üretmeli, istihdam yaratmalı, kazanmalı, dünyanın her tarafına ihraç etmeli. İhraç etmesi için enerji fiyatlarının düşmesi lazım, maliyetlerin düşmesi lazım. Bunun için ne gerekiyorsa, devletin yapması lazım. Kooperatifçiliğin desteklenmesi lazım, esnafın desteklenmesi lazım. Esnaf, orta sınıf; orta sınıfı yok ettik.
Dolayısıyla, bütün sorunlar çözülür, ben umutsuz değilim. Umudumu hiçbir zaman kaybetmedim. Güzel bir ülkede yaşıyoruz, barış içinde yaşayacağız, huzurlu yaşayacağız. Çok ama çok, düşündüğünüzden bereketli topraklarımız var. Çiftçinin zarar etmeyeceği, bir model inşa etmek zorundasınız.
“BİZ ÜLKEMİZİ POLİTİK OLARAK DEMOKRATİKLEŞTİRECEĞİZ VE ÜRETİM ZİNCİRİNİN İÇİNE SOKACAĞIZ”
Onu da söyledim, Denizli’de söyledim, ‘Alamıyoruz, mazot fiyatı arttı, şu arttı; gübre arttı, ilaç arttı.’ Formülü, ben onlara şöyle söyledim, formülüm şu dedim bakın; maliyet, artı makul kar, eşittir taban fiyat. Havza bazlı üretim yaptığınız zaman, buğday mı ekiyorsunuz Konya Ovası’na, susuz arazi, sulu arazi belli, dönümünden ne kadar alacağınız belli. Çağırırsınız bir tane mühendisi veya Ziraat Odası Başkanını, ‘gel arkadaş bu bir dönümde ne kadar buğday elde ediliyor.’ Bellidir zaten. Maliyet çıkıyor mu çıkıyor. Artı kar vereceğim yüzde 10, yüzde 15. Eşittir taban fiyat oluyor zaten. Diyeceğim ki bunun üstüne malını satıyorsan sat, ihraç ediyorsan et, bunun altına düştüğü zaman devlet olarak ben satın alacağım, bitti. Çiftçi zarar eder mi etmez. Mazot fiyatı artıyorsa, ilaç fiyatı artıyorsa, gübre fiyatı artıyorsa sorumlusu çiftçi değil ki sorumlusu devleti yönetenler.
Güzel bir ülkemiz var, çalışkan insanlarımız var. Biz ülkemizi politik olarak demokratikleştireceğiz ve üretim zincirinin içine sokacağız ve Türkiye üretecek, hepimiz kazanacağız.”
Hiç yorum yok
hakaret içeren ve alâkasız yorumlar yayınlanmayacaktır. Hukuki sorumluluk yorum sahibine aittir.