MADEN FİLİZİ
Öğrenciliğimde araştırmayı severdim. Yaşama dair, ödev ve sorumluluk aldığım derslere bayılırdım. Bir çok öğretmenimle faydacılık anlamında takışmışımdır.
Hiç unutmuyorum.Fen Bilgisi öğretmenimiz bütün sınıfa Türkiye’nin dört bir yanından maden filizlerini bulmamızı ,bir kibrit kutusuna yerleştirmemizi, kutunun ağzı açık olarak üzerini bantlayıp mukavva bir kartonda sergileyip hemen yanına kısaca özelliklerini yazmamızı istemişti.Yıllar sonra lise yıllarında coğrafya öğretmenimiz Türkiye haritası üzerinde uygulamalı aynı ödevi vermişti. Ben hiç zahmet çekmeyip önceki ödevimin fazlalıklarını atmadığım için muhteşem bir ödev hazırlamıştım. Sınıfta yıl sonuna kadar sergilenmişti ödevim.
Şimdi düşünüyorum da ne büyük ve anlamlı ödev vermiş öğretmenlerimiz.Yaşayarak öğrendiğimiz her ne olursa bellekte çakılı kalıyor.Bir arkadaşım Eskişehir deyince lüle taşı… Oysa, Eskişehir’e gitmek kısmet olmamıştı.
Ödeve gelince maden ocaklarını bulup ,dilekçe yazarak küçük örnek filizler istemiştim.Bir kaç maden ocağı hariç bir çok yerden küçük değil;kütle halinde gönderilmişti.Köyde oturduğum için okulumun adresini vermiştim. Koli koli maden filizleri okuluma geliyordu,oysa ben küçücük bir parça demiştim.Parlak,mat, renkli parıltılı,sert, biraz yumuşak ,simsiyah taş parçalarını gözlerimim ışıltısıyla evimize taşırken,tüm öğretmenlerimin gözdesi, ödevi veren öğretmenimin gurur kaynağı olmuştum,çünkü müdür yardımcısının odasına geliyordu.Fen Bilgisi öğretmenimle bazen yüz yüze geliyorduk. “Aferin sana “deyip sırtımı sıvazlıyordu.
Arkadaşlarım, pek sevgili arkadaşlarım gelen nimetten faydalanmak istiyordu;ben de hiç birini kırmadım bana ne geldiyse hepsinden dağıttım.Birincil emeği gören öğretmenimin haksızlık yapacağını düşünmüyordum.
Öğretmenimiz beni yanına çağırdı notları açıklarken.”Arkadaşınızı verdiği emekler için tebrik ediyorum.Onun okula gelen kolilerinin bizzat tanığı oldum.Onun hakkı yüz .Siz ondan aldınız kalan notlarda size ait “demişti ve notlar okunmuştu. Hiç kimse itiraz edememiş.”Ne büyük ayıp ettik .” dercesine yüzlerini yere indirmişlerdi. Ders zili çalınca beni yanına çağırarak “Sana yüz verdim hakkındı.Herkese emeğini verme,kolay lokma olma ,hakkını kimseye yedirme!” demişti. Asıl ödevi şimdi aldım diye düşünüp kalmıştım.
Çocukluğum çetin ceviz geçen çocukluğum…Tarla işimiz bitmişti orak armudu deriz tarlanın ortasında sarıca sarkıyordu dallarda.”Beni ağaca çıkarın” demiştim . Canım istemişti demek. Anneannem lafı yapıştırdı.Çıkamadığın ağaçtan düşersin otur oturduğun yerde.” demişti.Çengelli uzun sopa bulup armutları düşürmüştü. Biz de yıkayıp yemiştik .Çocukluğumdan beri hiç kolay olmadı işim. Becerebilirsen yap ,yapamadığın işin başına geçme!.. Böyle büyütüldüm. O yüzden kimseden yardım isteyemiyorum.Bilmediklerim için bilmiyorum demiyorum araştırayım diyorum.
Neden mi anımsadım o gençlik günlerini, gittiğim her kitap fuarından öğrencilerime, okuluma, köy okullarına kitap taşıyorum yazarlarından,ozanlarından imzalı…İmzalı olunca daha bir özel hissediyor kendilerini öğrencilerim.Üst komşumun kızı Cemre kitabı bittiği zaman hatır sorusu,
bakışı,gülüşü pek manidar. “Benim kitabım bitti” der gibi bayram da şeker değil ;kitap armağan edeceğim ona.
Yazar arkadaşlarım sağ olsunlar ,harcadığım emeği ,kazanımlarımı gördükleri için bana imzalı kitaplarını hep armağan ettiler.Ahmet Türkay beni İstanbul Haydarpaşa Garı’nda bulup kitabımı imzalı bizzat alan Balkanların topraklarında beslenmiş ,akıcı bir kalem… Yüz yüze tanışmanın kıvancı içinde şaşkınlığımı gizleyemediğim bir yazar dostum diyorum.Yapıtlarımızın bir yerden bir yere uzanması,okunması bizleri mutlu ediyor.
Ahmet Türkay ince değerlerimin arasında,kitabın,okumanın açlığını yaşamış biri.Belleğin açlığını bilen değer bilir,saygıdeğer yazarımızı yüreğimde yaşatacağım.O benim yeni kitabı sandığım önceki öykü kitabını ve diğer kitaplarını bana, öğrencilerime,okuluma gözünü kırpmadan göndereceğini söyledi ya yeterlidir. O, benim gözlerimi yaşartan yazar olarak yeri asla dolmayacaktır.
Her birinizin değeri ben de saklı maden filizi yazar,şair dostlarım sizlerle ben sonsuzluğa uzanan bir hazinenin içindeyim. Belleklerimizde ışıltılar görelim diye nelere katlanıyoruz bir görebilse şişkin egolar.”Ben oldum “ deyince olunmuyor.Kendini beğenen nergis çiçeği misali yalnızca gölgeni seviyorsun.
Yalnızca bedenini besleyen,bedenini seven,güzelliğini taçlandıran ,yakışıklılığı ile dünyayı kasıp kavurduğunu sanan zavallı kimlikler bir görebilse… Işıltılı maden filizleri kafasında yeşermekte bir görebilse….
Hatice ALTUNAY/KHA 7 EYLÜL 2016/Marmaris
Hiç yorum yok
hakaret içeren ve alâkasız yorumlar yayınlanmayacaktır. Hukuki sorumluluk yorum sahibine aittir.