HER KÜRT PKK'LI DEĞİL HER PKK'LI KÜRT DEĞİLDİR
Hani 7 Haziran öncesi allanıp pullanarak "sözde" barış güvercini olarak sunulan HDP Eş Başkanı var ya, yine ağzından çıkan her kelimede savaş çığırtkanlığı yapmayı ihmal etmemiş. Yitip giden şehitlerimizle ilgili günler sonra yaptığı açıklamada bırakın "şehit" demeyi, ölüler diye bahseden sözde güvercin, dün de açıklamasında PKK'lı teröristler ile şehitlerimizi bir tutarak "Kaybedilen canların üniformasına bakmadan bütün acılara sahip çıkıyoruz" deme küstahlığını göstermiş. Hızını alamamış, "Herkes ayağını denk alsın" diye buyururken, kendi avanelerine saldırı emri vermiş: "Analarından doğduklarına pişman edin"... Şimdi sözleri geçip bir de rakamlı konuşalım. 7 Haziran seçimlerinde HDP'nin yüzde 85'in üstünde oy aldığı yerler hangileri? Cizre, Şemdinli, Sur, Silopi, Yüksekova, Silvan. Peki bu yerlerin ortak özelliği nedir? Hiçbirinde huzur yok, hepsinde ÖLÜM var... Adamlar, güçlendikleri heryere sadece ÖLÜM götürüyorlar, savaş alanına çeviriyorlar.
HER KÜRT PKK'LI DEĞİL, HER PKK'LI DA KÜRT DEĞİL
Şimdi bir sözüm daha var. Bunu herkes daha dikkatli okusun. Her kürt PKK'lı değil, her PKK'lı da kürt değil. Bunu sakın unutmayın dostlar. PKK'nın kürtlüğü, IŞİD'in Müslümanlığı kadar. Marksist terörist PKK'nın içinde etnik köken aramayın. Zaten yaşananların etnik bir temeli de yok. Bize ısrarla servis edilmeye çalışılan senaryo "Etnik bir kavga" olduğuna dair bir algı operasyonudur. Oysa, islam düşmanı PKK tamamen ideolojik ve Türkiye'nin içinde bulunduğu bölge itibarıyla stratejik üstünlük sağlamaya çalışan dış mihrakların maşası olmanın dışında hiçbir özelliği olmayan bir kalleşler topluluğudur. Acı olan da, bu kalleş topluluğa ve Türkiye Cumhuriyeti'nin milli ve bağımsız birliği üzerinden yürütülen bu pis oyuna bilerek veya bilmeyerek alet olan, hizmet eden Türk- Kürt veya adı her ne olursa olsun içerideki hainlerdir.
KORKMA.. HAKKIDIR HAKK'A TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL..
Gözünüzü açın artık hanımlar beyler. Bize dayatılan etnik kavganın içi bomboş. Şehitlerimize baksanıza. Türk-kürt ayrımı var mı? Türk olan şehidimiz gibi, Kürt olan şehit de bizim şehidimiz. Peki, PKK ve onun taşeronlarına hizmet edenler arasında Türk-Kürt ayrımı yapabilir misiniz? Bunlara destek olan Türk de kürt de haindir. İşte bu yüzden haykırıyorum.. Gözünüzü açın artık ve güzel ülkemiz üzerinde oynanmaya çalışılan bu büyük oyunu görün. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni iç ve dış vesayet mi kontrol edecek, yoksa millet iradesi mi? Bunun için sadece birbirimize daha fazla güvenmek, birlik olmak ve ortak düşmana karşı diri olmak zorundayız. İstiklal Marşımız "Korkma" diye başlıyor bizim. Korkmak bizim kitabımızda yazmaz. Ve yine her gün söylemekten vazgeçmediğimiz İstiklal Marşımızın sonunda dediğimiz gibi ilelebet O'nun için mücadele edeceğiz: "Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin
HER KÜRT PKK'LI DEĞİL, HER PKK'LI DA KÜRT DEĞİL
Şimdi bir sözüm daha var. Bunu herkes daha dikkatli okusun. Her kürt PKK'lı değil, her PKK'lı da kürt değil. Bunu sakın unutmayın dostlar. PKK'nın kürtlüğü, IŞİD'in Müslümanlığı kadar. Marksist terörist PKK'nın içinde etnik köken aramayın. Zaten yaşananların etnik bir temeli de yok. Bize ısrarla servis edilmeye çalışılan senaryo "Etnik bir kavga" olduğuna dair bir algı operasyonudur. Oysa, islam düşmanı PKK tamamen ideolojik ve Türkiye'nin içinde bulunduğu bölge itibarıyla stratejik üstünlük sağlamaya çalışan dış mihrakların maşası olmanın dışında hiçbir özelliği olmayan bir kalleşler topluluğudur. Acı olan da, bu kalleş topluluğa ve Türkiye Cumhuriyeti'nin milli ve bağımsız birliği üzerinden yürütülen bu pis oyuna bilerek veya bilmeyerek alet olan, hizmet eden Türk- Kürt veya adı her ne olursa olsun içerideki hainlerdir.
KORKMA.. HAKKIDIR HAKK'A TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL..
Gözünüzü açın artık hanımlar beyler. Bize dayatılan etnik kavganın içi bomboş. Şehitlerimize baksanıza. Türk-kürt ayrımı var mı? Türk olan şehidimiz gibi, Kürt olan şehit de bizim şehidimiz. Peki, PKK ve onun taşeronlarına hizmet edenler arasında Türk-Kürt ayrımı yapabilir misiniz? Bunlara destek olan Türk de kürt de haindir. İşte bu yüzden haykırıyorum.. Gözünüzü açın artık ve güzel ülkemiz üzerinde oynanmaya çalışılan bu büyük oyunu görün. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni iç ve dış vesayet mi kontrol edecek, yoksa millet iradesi mi? Bunun için sadece birbirimize daha fazla güvenmek, birlik olmak ve ortak düşmana karşı diri olmak zorundayız. İstiklal Marşımız "Korkma" diye başlıyor bizim. Korkmak bizim kitabımızda yazmaz. Ve yine her gün söylemekten vazgeçmediğimiz İstiklal Marşımızın sonunda dediğimiz gibi ilelebet O'nun için mücadele edeceğiz: "Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin
İSTİKLAL..." ŞEHİDİME...
Ne demiş Mevlana hazretleri: "Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için, önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim." Doğum, yaşam ve ölüm. Yani, hakiki aleme geçiş. Önemli olan bu süre içinde bir hoş seda bırakmak ise; bu ülke için canını hiç düşünmeden veren tüm şehitlerimiz, tüm gazilerimizin bize bıraktığı tam da bu işte. Evreni aydınlatırken, çevresini aydınlatan nur yüzlüler. Ege, son terör olaylarında en fazla şehit veren bölge oldu. İzmir, Aydın, Manisa, Muğla, Denizli, Balıkesir şehitlerine ağlarken, şehidine yakışan şekilde uğurluyor onu. Nazillili şehit kardeşim polis Fehmi Şahin ile Ankara'da bulunduğum yıllarda tanıştık. Benim birebir diyaloğum fazla olmadı ama Cumhurbaşkanlığı koruma görevi sırasında sıkça karşılaşır selamlaşırdık. Güler yüzü, gazetecilere olan nezaketiyle hepimizin gönlünü kazandı. Birkaç Ankaralı gazeteci arkadaşımın şehit Fehmi Şahin'in ardından yazdıklarını okurken, "evreni aydınlatırken önce çevresini nasıl aydınlattığını" da gördüm. Sizler de bu kahramanı daha yakından tanıyın istedim: Devrim Gürkan: Ankaralı hemen her gazeteciyle en azından bir merhabası vardır mutlaka. Büyük kısmı da insanlığına, kibarlığına ve içtenliğine tanıktır herhalde. O yüzden, hep bizim durduğumuz yere yakın çalışırdı ya. En son Tunalı'da arkamdan yaklaşıp "Sevgili basın mensubu arkadaşım lütfen lütfen" diye ittirmişti de kopmuştum bir anda. "Görünmüyorsun epeydir, içimden geldi" demişti. "İstanbul'dayım artık" demiştim. Iğdır'a gitmemişti daha sanırım o sıralar, bir ara kahve içelim diye bitirmiştik kısa sohbeti. Borçlu kaldım. Huzur içinde yat Fehmi. Ötesi, boğazımda bir düğüm.. Ceren Akdağ: Ankara'da gazetecilik zamanında bir kahraman tanımıştım ben. Yakın korumaydı, işini yapıyordu, bizim de işimizi yapmamıza saygı duyuyordu. Emekliliğine 2 yıl kalmıştı. Ama evlerine ateş düştü. Başımız sağolsun. İbrahim Bilekli: Gazetecilerle polislerin arasına kara kedi girmediği zamanlardı. Onlar bizim habercilik reflekslerimizi anlar, biz de onların koruduğu kişiyi taciz edecek kadar zorlamazdık. Kemal Derviş Esenboğa'ya inip Hilton'a yerleştiği zaman tanışmıştık. Neredeyse 1 sene sabah akşam birlikteydik. Sonra araya zaman girdi, ama daha sonra görev aldığı Başbakanlık Koruma ekibinde de Cumhurbaşkanlığı'nda da her karşılaştığımızda aynı sıcaklıkla selamladı beni. Sevgili Fehmi kardeşim. Huzur içinde uyu...
Ne demiş Mevlana hazretleri: "Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için, önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim." Doğum, yaşam ve ölüm. Yani, hakiki aleme geçiş. Önemli olan bu süre içinde bir hoş seda bırakmak ise; bu ülke için canını hiç düşünmeden veren tüm şehitlerimiz, tüm gazilerimizin bize bıraktığı tam da bu işte. Evreni aydınlatırken, çevresini aydınlatan nur yüzlüler. Ege, son terör olaylarında en fazla şehit veren bölge oldu. İzmir, Aydın, Manisa, Muğla, Denizli, Balıkesir şehitlerine ağlarken, şehidine yakışan şekilde uğurluyor onu. Nazillili şehit kardeşim polis Fehmi Şahin ile Ankara'da bulunduğum yıllarda tanıştık. Benim birebir diyaloğum fazla olmadı ama Cumhurbaşkanlığı koruma görevi sırasında sıkça karşılaşır selamlaşırdık. Güler yüzü, gazetecilere olan nezaketiyle hepimizin gönlünü kazandı. Birkaç Ankaralı gazeteci arkadaşımın şehit Fehmi Şahin'in ardından yazdıklarını okurken, "evreni aydınlatırken önce çevresini nasıl aydınlattığını" da gördüm. Sizler de bu kahramanı daha yakından tanıyın istedim: Devrim Gürkan: Ankaralı hemen her gazeteciyle en azından bir merhabası vardır mutlaka. Büyük kısmı da insanlığına, kibarlığına ve içtenliğine tanıktır herhalde. O yüzden, hep bizim durduğumuz yere yakın çalışırdı ya. En son Tunalı'da arkamdan yaklaşıp "Sevgili basın mensubu arkadaşım lütfen lütfen" diye ittirmişti de kopmuştum bir anda. "Görünmüyorsun epeydir, içimden geldi" demişti. "İstanbul'dayım artık" demiştim. Iğdır'a gitmemişti daha sanırım o sıralar, bir ara kahve içelim diye bitirmiştik kısa sohbeti. Borçlu kaldım. Huzur içinde yat Fehmi. Ötesi, boğazımda bir düğüm.. Ceren Akdağ: Ankara'da gazetecilik zamanında bir kahraman tanımıştım ben. Yakın korumaydı, işini yapıyordu, bizim de işimizi yapmamıza saygı duyuyordu. Emekliliğine 2 yıl kalmıştı. Ama evlerine ateş düştü. Başımız sağolsun. İbrahim Bilekli: Gazetecilerle polislerin arasına kara kedi girmediği zamanlardı. Onlar bizim habercilik reflekslerimizi anlar, biz de onların koruduğu kişiyi taciz edecek kadar zorlamazdık. Kemal Derviş Esenboğa'ya inip Hilton'a yerleştiği zaman tanışmıştık. Neredeyse 1 sene sabah akşam birlikteydik. Sonra araya zaman girdi, ama daha sonra görev aldığı Başbakanlık Koruma ekibinde de Cumhurbaşkanlığı'nda da her karşılaştığımızda aynı sıcaklıkla selamladı beni. Sevgili Fehmi kardeşim. Huzur içinde uyu...
Hiç yorum yok
hakaret içeren ve alâkasız yorumlar yayınlanmayacaktır. Hukuki sorumluluk yorum sahibine aittir.