REKLAM ALANI

KHA HABERLER

25 alanda geniş kapsamlı yeni hamle dönemini başlatacağız

Başbakan Davutoğlu, "25 alanda geniş kapsamlı dönüşüm öngören eylem planları çerçevesinde yeni hamle dönemini başlatacağız" dedi.
ANKARA
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ''Güçlü ve Dengeli Büyüme için Yapısal Dönüşüm'' başlığıyla Onuncu Kalkınma Planı kapsamında öncelikli dönüşüm programlarına ilişkin eylem planlarını açıkladı.
Son derece titizlikle yapılmış, 25 alanda geniş kapsamlı dönüşüm öngören eylem planları çerçevesinde yeni hamle dönemini başlatacaklarını belirten Davutoğlu, siyasi istikrarsızlıklar, küresel ekonomik kriz ve son yaşanan gelişmelere rağmen dünya ekonomisi ve ticaretindeki bu hızlı dönüşümün her ülkenin kendi ekonomik yapısını gözden geçirmesini zaruri hale getirdiğini vurguladı.
İnsanlık tarihinde büyük ekonomik dönüşümlerle siyasi değişimlerin geçişine bakıldığında bu dönemlerde aslında uluslararası alandaki değişimlere intibak edebilen, yönetebilen devletlerin yükselişe geçtiklerini, bu intibakta geciken ülkelerin düşüş yaşadıklarını belirten Davutoğlu, sanayi devrimi öncesinde İpek Yolu'nu kontrol edenlerin, ticaret merkezlerini birbirine bağlayan devletlerin büyük imparatorluklarına merkez olduklarını anımsattı. Siyasal düzen ve istikrarla ekonomik düzen ve ekonomik düzeninin dinamizmini bir arada barındırabilen dönemlerde devletlerin bu düzeni kurduklarını ifade eden Davutoğlu, dönüşüme intibak edilemediğinde ise düşüş ve daralma dönemlerinin görüldüğünü söyledi. 
Davutoğlu, sanayi devrimi sonrasında kadim imparatorluklar döneminin bittiğini, yeni üretim araçlarının siyasal düzenleri değiştirdiğini hatırlatarak, İpek Yolu ticaretinin de parçalandığını dile getirdi.
"1990'lardaki siyasal istikrarsızlıklar ekonomik yapımızda çok ciddi dağınıklığa sebebiyet verdi''
Türkiye'nin modernleşmesinin ekonomi ve siyasetin modernleşmesiyle paralel seyrettiğini belirten Davutoğlu, bu konuda gecikme görüldüğünde ciddi sıkıntılar yaşandığının bilindiğini anlattı. Türkiye ekonomi tarihine bakıldığında milli iktisat politikalarının yerli üretimi öne çıkaracak şekilde tanzim edilmesinin Osmanlı'nın son dönemlerinde görüldüğünü anlatan Davutoğlu, bunun esas olarak İzmir İktisat Kongresi'nde cumhuriyetin kuruluşunun hemen öncesinde gerçekleştirildiğini kaydetti. 
Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektörün yetersizliği nedeniyle kamu ve devlet üzerinden gerçekleştirilen sanayi hamlelerinin 1950-60'lı yıllardan itibaren değişim gösterdiğine dikkati çeken Davutoğlu, yerli üretimi artırmaya yönelik söylemlerin dile getirildiğini söyledi. 
Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gümrük Birliğinin getirdiği yeni dinamikler bu çerçevede sanayimizde rekabetçi özellikleri pekiştirdi. Ancak aynı dönemlerde, 90'lı yıllarda, tam da sanayimiz, ekonomimiz rekabetçi bir niteliğe dönerken yaşanan siyasal istikrarsızlıklar ekonomik yapımızda çok ciddi dağınıklığa sebebiyet verdi. 94, 99 ve 2001 krizleri esas itibarıyla siyasal istikrarsızlıkların ve öngörülemez siyasal değişmelerin ekonomi üzerindeki negatif etkilerinden doğmuştur. Ekonominin verimliliği ve bir anlamda şeffaflığı ortadan kalktığı için ekonomide ciddi sıkıntılar yaşadık ve bu çerçevede de 2001 krizini Türkiye, son derece zor şartlarda ve finans sektörünün çöktüğü, üretim, reel sektörün de buna bağlı olarak fabrikaların kapanması suretiyle zayıfladığı bir türbülansa girdi."
Başbakan Davutoğlu, 1990'lı yılların dünya ekonomisinin genişlediği, büyüdüğü yıllar olduğunu, bu yıllarda siyasal istikrarsızlığın Türkiye ekonomisinin çok ciddi oranda daralmasına yol açtığını belirterek, siyasal istikrar ve güvenle ekonomik kalkınma ve dinamizm arasındaki doğrusal bağlantının iyi tespit edilmesi gerektiğini vurguladı. 
2000'li yıllarda dünya ekonomisi küçülürken Türkiye ekonomisinin büyüme trendine girdiğine işaret eden Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Bu da aslında içerideki siyasal istikrarın, çok iyi planlanmış, bütçe disiplinini sağlamış, finans sektörünün güçlendirildiği, reel sektörün de bu çerçevede ciddi bir atılım gerçekleştirdiği istikrar döneminin sonucudur. AK Parti iktidarları dönemi, bu anlamda mübalağasız son 200 yıllık dönemde modernleşme tarihinin ve iktisat, ekonomik yapı anlamındaki reform çabalarının altın 12 yılı olarak değerlendirilecektir. Çünkü ekonomimiz yapısal anlamda ciddi bir değişim, bir reform sürecinden geçmiştir, dünya ekonomisine entegre olmuştur ve her alanda ekonomik endikasyonlar pozitif yönde seyretmiştir."
"Reel sektörün uluslararası alanda rekabet gücünü gösteren bir olgu"
İktidarları döneminde devlet borçlanma faizlerinde yaşanan değişikliğe dikkati çeken Davutoğlu, bunun, devletin finans ve bütçe dengesini iyi koruyabildiğinin önemli bir göstergesi olduğunu söyledi.
Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti: 
"Gezi olayları öncesinde bu faiz oranı yüzde 5'lere kadar düşmüştü. Bu da yine Gezi olayları benzeri toplumsal türbülans gibi yansıtılmaya çalışılan olayların ekonomi üzerinde nasıl olumsuz etkiler yaptığının çarpıcı bir sonucudur. İhracatın 36 milyar dolardan 158 milyar dolara çıkması çok sık üzerinde tartışmakta olduğumuz reel sektörün uluslararası alanda rekabet gücünü gösteren bir olgudur. Yine 1992-2002 yılları arasında 11,6 milyar dolar olan yabancı yatırımların 2003-2014 yılları arasında 145 milyar dolara çıkmış olması da Türkiye'deki yatırım ortamının ve Türk piyasasının dış yatırımcılar için ne kadar cazip ve öngörülebilir bir nitelik kazandığını gösteren bir olgudur. Bu çerçevede Türkiye'nin diğer ülkelerle olan karşılaştırmalarında da son derece önemli, pozitif bir göstergeler silsilesi vardır."
Başbakan Davutoğlu, 62. Hükümet Programı'nı, 2015 Haziran'a kadar olan 8 aylık bir dönemi değil, 2023 yılına kadar olan 9 yıllık dönemi kapsayacağı konusunda mutabık kalarak kaleme aldıklarını da belirtti.
Toplantıya, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu katıldı. 
"Siyasi istikrar ve güvenin korunması elzemdir"
Davutoğlu, bütün ekonomiler için en önemli sorunun siyasal güven ve istikrarın kaybedildiği durumlardaki ekonomik türbülans ortamı olduğunu belirtti.
Siyasi istikrarın sürdürülmesi ve buna dayalı ekonomik öngörülebilirliğin tahkim edilmesinin önemine dikkati çeken Davutoğlu, bu nedenle önümüzdeki dönemde siyasi istikrarın korunmasının elzem olduğunu ifade etti.
İnsan odaklı kalkınma ve insan kaynağının geliştirilmesinin önemli olduğunu belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Türkiye'nin zaafları ve avantajları göz önüne alındığında, iki önemli kaynağın altını sürekli çizdik; İnsanımız ve bulunduğumuz coğrafya... İnsan kaynağının nitelikli hale getirilmesi ve güçlendirilmesi, ekonomide niteliksel dönüşümün ana unsurudur. Biz enerji imkanları çok geniş bir ülke değiliz ancak öylesine bir hazinemiz var ki her türlü doğal kaynaktan daha önemli. O da insan hazinemiz. Açıklayacağımız dönüşüm programlarında hep odağımız, insan odaklı ekonominin güçlendirilmesi..."
"Bedeli çok ağır"
Üretim teknolojisine öncülük verilmesi gerektiğine dikkati çeken Davutoğlu, bu alandaki değişime geç intibak edilmesinin bedelinin çok ağır olduğunu söyledi.
Küreselleşmenin tetiklediği çok büyük bir dönüşüm süreci yaşandığını vurgulayan Davutoğlu, bu değişimin üretim alanları üzerindeki etkilerini yönetme kabiliyetinin geliştirilmesi gerektiğini, bunun da Ar-Ge ve inovasyonla mümkün olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin ihracatında kilogram başına değerin 1,6 dolar, Almanya'nın ise 4,5 dolar olduğunu ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Türkiye'den 1 kilogramlık ihracat yapıldığında biz 1,6 dolar, Almanya aynı hacimdeki ihracattan 4,5 dolar kazanıyor. Bizim 3 misli daha fazla değer katan bir teknolojik yoğunluktan bahsediyoruz. Gelişmiş ülkelerle olan mesafeyi kapatmamız, insan kaynağının geliştirilmesinin yanı sıra teknolojinin etkin kullanımının sağlanmasıyla olabilir. Onun için sanayileşmede kaybettiğimiz 100 yılı, yeni üretim teknolojileri bağlamında kaybetmemek durumundayız. O açıdan Ar-Ge'ye ağırlık veren eylem planlarını bu sektörel dönüşümde ele aldığımızı açık şekilde göreceksiniz."
"Ekonomi entegre bir bütündür"
Davutoğlu, bütüncül bir ekonomik anlayış geliştirmeden yapısal değişimi yönetmenin mümkün olmadığını da vurguladı.
Reel sektörden kopuk bir finans sektörünün anlamını kaybedeceğine dikkati çeken Davutoğlu, güçlü bir finans sektörü olmadığında reel sektörün de olamayacağını belirtti.
Siyasi istikrar ile ekonomik istikrar arasında olduğu gibi, bütçe disiplini, finans sektörünün sağlamlığı ve reel sektörün verimliliği arasında bağlantı olduğunu ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bunların hiçbiri, diğerine feda edilecek unsurlar değildir. 2001 krizinde hepimiz yaşadık. Bankalar çöktüğünde, reel sektörde de fabrikalar kapanmaya başladı. Bütçe disiplini de kalmadı. Bütçe disiplini kalmadığında, tüm bu dengeler makro ekonomik bünye içinde ciddi sarsıntılar geçirdi. Bu dönemde en temel ilkelerimizden biri, ekonominin bir bütün olarak yönetilmesi, bütüncül bir ekonomi anlayışının gerek kamuda gerekse toplumun genelinde hakim olmasıdır. Bu ilkeler çerçevesinde de ülkedeki her türlü yapısal dönüşümü, bir bütün perspektifte görüyoruz.
Bugün ilan edeceğimiz 9 sektörel dönüşüm programı ve 417 eylem planı ağırlıklı olarak reel sektör alanındadır. İnşallah önümüzdeki haftalarda ilan edeceğimiz ikinci paket 8 sektörel dönüşüm programı, daha çok makro ekonomik dengeleri ilgilendiren konulardadır. Son olarak açıklayacağımız 8 sektörel dönüşüm programı da insan odaklı insani kalkınma ve sosyal boyutlu alanlarla ilgilidir. Bütün bunlar, ekonomiye bütüncüllük içinde baktığımızın işaretleridir."
"Kapalı ekonomik sistemler varlığını sürdüremez"
Kapalı ekonomik sistemlerin, ekonomik bağımsızlık gibi "parlak sloganlar" altında varlığını sürdüremeyeceğini belirten Davutoğlu, dünya ekonomisine kapalı hiçbir sistemin, gelişmeleri takip edemeyeceğini söyledi.
Davutoğlu, Turgut Özal döneminde başlayan dünya ekonomilerine açılım ve küresel ekonomik yapıya intibak sürecinin önümüzdeki dönemde ivmelendirilerek artırılacağını ifade ederek, Türkiye'nin küresel ekonomik gelişmelerin nabzını tutan ve bunları yönetebilen bir ülke olması gerektiğini kaydetti.
Gelecek hafta G-20 zirvesi için Avustralya'ya gideceklerini belirten Davutoğlu, "G-20 zirvesinde küresel ekonominin bütün alanları, 20 büyük ekonomi güç arasında istişare edilecek. 1 Aralık'ta dönem başkanlığını alacağız. Bu dönemde herkes şahit olacak ki Türkiye'deki ekonomik kapasite, ekonomik mantık ve entelektüel düzey, ekonomik anlamda küresel ekonomiyi 1 yıl yönetebilecek, değişik alanlarda ona ilham verecek katkılar yapacaktır" diye konuştu.
Davutoğlu, ekonominin dünya ekonomisiyle entegrasyonu bağlamında önümüzdeki dönemde çok kararlı bir politika takip etmeye devam edeceklerini sözlerine ekledi.
Başbakan Davutoğlu'nun konuşmasında öne çıkan bazı başlıklar şöyle:
"Hedefimiz, bu sektörel dönüşüm programlarıyla 2018 sonuna kadar yani 4 yıl içinde, GSYH'yi 1,3 trilyon dolara, cari açığı yüzde 5,2'ye çekmek, işsizlik oranını da yüzde 7 civarına indirmektir"
"Eylem planları ve sektörel dönüşüm programları bir temenni değildir. Bizim söz verip de yapmadığımız temenni düzeyinde bıraktığımız hiç bir taahhüdümüz olmamıştır"
"Hedef ihracatın ithalatı karşılama oranını 2018'de yüzde 70'in üzerine çıkarmak"
"Sanayi stratejisi belirli aralıklarla revize edilecek, daha detaylı sektörel bazda alt stratejik planlamalar yapılacak"
"2018 yılında enerji üretiminde yerli kaynak payını yüzde 35'e çıkarmayı planlıyoruz"
"Yerli Ar-Ge ve üretimi destekleyecek şekilde Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığını kuracağız. İlaç ve tıbbi cihaz alımlarında yerli üretimi özendirici ve geliştirici tedbirler alacağız"
"2018 sonunda tıbbi cihaz ihtiyacımızın yüzde 20'sini, ilaç ihtiyacımızın ise yüzde 60'ını yerli üretimle karşılar hale geleceğiz"
"Cumhuriyet tarihinin en önemli yapısal dönüşüm hamlesini başlatıyoruz. Bu yapısal dönüşüm hamlesi 12 yıllık birikim üzerinde Türkiye'nin kalkınmasının sürdürülebilir kılınması açısından zaruridir"
"Bütün bu 9 sektörel dönüşüm programı ve 417 eylem planının temel hedefi, aslında ülkedeki verimliliği artırmak, öngörülebilirliliği ve sürekli kalkınmayı teminat altına almak ve hesap verilebilirliliği güçlendirmektir"
"Teknoloji ve Ar-Ge yoğun alanlara yeterince yönelinmediği gözlemimiz var. Onun için teknoloji yoğun sektörlerde ve belli bölgelerde, 6. bölge ile teknoloji yoğun alan kesiştiğinde çok daha fazla teşvik alacak düzenlemeler getirilecek"
"Uygulamada getirdiğimiz her yeniliğin sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağız. Sonuçlardan hareketle de Türkiye'de çağdaşlaşma ve küreselleşme ile gelen meydan okumalara cevap verecek güçte bir ekonomik yapıya ulaşacağız"
"Bu ayın sonunda iş kazalarıyla ilgili büyük bir şura tertip edeceğiz. Çalışma hayatıyla ilgili yapacağımız düzenlemeleri 3. pakette ele alacağız" dedi.
"Hedef işsizliği yüzde 7'ye indirmek"
Sektörel dönüşüm programlarıyla hedeflerinin 2018'in sonuna kadar GSYH'yi 1,3 trilyon dolara çıkarmak, cari açığı yüzde 5,2'ye çekmek, işsizlik oranını da yüzde 7 seviyesine indirmek olduğunu ifade eden Davutoğılu, 417 eylem planı olduğu için sadece temel planları paylaşabileceğini, söz konusu eylem ve dönüşüm planlarının kesinlikle bir temenni olmadığını, 12 yıllık AK Parti iktidarını tanıyanların bunu bileceğini kaydetti.
Davutoğlu, ilan ettikleri acil eylem planlarının en küçük detayına kadar uyguladıklarını belirterek, sağlık ve eğitim gibi konularda da verdikleri sözlerin ötesine geçtiklerini vurguladı.  
Açıklayacağı planların hangi bakanlık tarafından ele alınacağı ve inceleneceğinin ortaya koyulduğunu vurgulayan Davutoğlu, programı hazırlayanlara teşekkürlerini iletti. 
Davutoğlu, açıklayacakları 9 program hakkında şunları söyledi:
"Birincisi ithalata olan bağımlılığın azaltılması programı, ikincisi öncelikli teknoloji alanlarında ticarileştirme programı, üçüncüsü kamu alımları yoluyla teknoloji geliştirme ve yerli üretim programı, dördüncüsü yerli kaynaklara dayalı enerji üretim programı, beşincisi enerji verimliliğinin geliştirilmesi programı, altıncısı tarımda su kullanımının etkinleştirilmesi programı, yedincisi sağlık endüstrilerinde yapısal dönüşüm programı, sekizincisi sağlık turizminin geliştirilmesi programı, dokuzuncusu taşımacılıktan lojistiğe dönüşüm programı." 
Bu programların Türk ekonomisi açısından taşıdığı öneme ve bu kavramlar içinde özellikle üzerinde duracakları eylem planlarının detaylarını da anlatan Davutoğlu, "İthalata olan bağımlılığın azaltılması programı, bu sanayi yıllarının ilk yıllarından beri en temel problematiğimizden biridir. Şu anda ekonomimizin ciddi meydan okumalarının başında gelen cari açığın da arkasında ithalat bağımlılığı var. İthal ikamesi politikalarının arkasında da bu problemi çözmek vardı, dünya ekonomisine açılırken özellikle ara mallar konusundaki eksikliğimizin giderilmesi hususunda da hep bu konu gündeme geldi" dedi.
Davutoğlu, söz konusu programın içerdiği önemli eylem planları hakkında da bilgi vererek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye girdi tedarik envanteri dikkate alarak, Girdi Tedarik Stratejisini (GİTES) güncelleyeceğiz. MTA yurt dışında da madencilik yapabilmesini sağlayacağız. Madenciliği sadece Türkiye içinde bir faaliyet alanı olmaktan çıkarıp, Türkiye'nin belli özel alanlarda kapasitesini yurt dışına taşımaya kararlıyız. Enerji üretim tesislerinde kullanılan teçhizatın yurtiçindeki üretimini destekleyeceğiz.
Demir-çelik sektörünün hurda girdisine olan bağımlılığını azaltacağız. İnorganik kimya, biyoyakıt, alternatif kompozit malzemeler gibi alanlarda Ar-Ge faaliyetlerini teşvik eeceğiz. Sanayi stratejisini revize edecek sektörel stratejiler hazırlayacağız. Burada daha önce ilan edilen sanayi stratejilerinde revizyona gidilmemesi halinde teknolojinin getirdiği yeni sanayi alanlarında politika belirlemekte güçlük çekiliyor.
Üretim teknolojisinin dinamik olarak değiştiği bir süreçten geçiyoruz. Sanayi stratejisi belirli aralıklara revize edilecek, daha detaylı sektörel bazda alt stratejik planlamalar yapılacak. Orta ve yüksek teknolojili ürünlere yönelik yeni yatırım destek programları oluşturacağız. Teşvik paketini açıkladık, o paket içerisinde de yine teknoloji yoğun alanlarda belli bölgelere yeni teşvik paketi hazırlamanın çabası içerisindeyiz. Elektrikli araçlar için prototip batarya üretimini gerçekleştireceğiz. Tohumculuk geliştirme ve üretim kapasitemizi artıracağız.
Yerlilik oranını artırmak amacıyla tedarik zincirindeki işletmeler arasındaki işbirliğinin ve katma değer artışını sağlayacak kümelenme faaliyetlerini destekleyeceğiz. Bu kümelenme faaliyetleri aynı zamanda üretimin ülke safına yayılmasını temin edecek bir artı değer oluşturacak. Yüksek teknolojili ürünlere yönelik yatırımları ülkemize çekmek üzere serbest bölgelerin cazibelerini artıracağız. 
Tasarım konusunda üniversite-sanayi işbirliği alanlarını genişleterek yenilikçi üretim yapısını güçlendireceğiz. En önemli alanlardan birisi Türkiye'deki bilimsel birikim ile üretim kapasitesi arasındaki ilişkiyi sağlıklı şekilde hala kuramamış olmamızdır, bu konudaki pekçok çalışmayı geliştireceğiz.
Yerli makine üreticilerinin rekabet gücünü artıracak mekanizmalar oluşturacağız. Atıkların ekonomiye kazandırılmasına önem vereceğiz. Bütün bu eylem planları içinde hedefimiz 2018 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranını yüzde 70 ve üzerine çıkarmaktır."
"Öncelikli sektörlerde kuluçka merkezleri geliştireceğiz"
Başbakan Davutoğlu, öncelikli teknoloji alanlarında ticarileştirme programı hakkında açıklamalarda bulunurak, "Bu yolla Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerini ticarileşme kapasitesini artırmaya çalışacağız" dedi.
Programın içerdiği önemli eylemleri de açıklayan Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Öncelikli sektörlerde teknolojik ürün yatırımlarını ve prototip geliştirme süreçlerini destekleyeceğiz. Enerji, sağlık, havacılık, uzay, otomotiv, raylı sistemler, bilişim ve savunma gibi öncelikli sektörlerde teknolojik ürün yatırımlarını destekleyeceğiz. Sanal ve gerçek ortamlarda kamu-üniversite-sanayi işbirliği platformları oluşturacağız. Ülkemizde akredite test altyapısını güçlendireceğiz. Araştırma merkezlerini özel sektörün kullanımına daha fazla açacağız. KOBİ'ler başta olmak üzere girişimciler ve yatırımcılar arasındaki ağlar ile mentörlük hizmetleri gibi mekanizmaları merkezi ve yerel düzeyde geliştireceğiz. Girişimcileri desteklemek için finansman eksiğinin en çok hissedildiği erken aşamaya yönelik bir fon koyacağız, bu son derece önemlidir. Erken aşamada girişimcileri desteklediğimiz zaman daha sonraki aşamalarda önemli atılımlar yapmasına da zemin hazırlamış oluyoruz. Yenilikçi girişimcilerin ticarileştirme projelerine yönelik destek sağlayabilecek kredi garanti mekanizmasını oluşturacağız. Öncelikli sektörlerde yenilikçi girişimciliği desteklemek amacıyla kuluçka merkezleri ve hızlandırıcılar koyacağız. Enerji, sağlık, havacılık, uzay, otomotiv, raylı sistemler, bilişim ve savunma teknolojileri başta olmak üzere kümelenme çalışmalarını destekleyeceğiz. Fikri ve sınai haklar konusunda ticarileştirmeyi destekleyecek düzenlemeler yapacağız. Bu yolla 2018 yılına kadar öncelikli sektörlerdeki ürün ve marka sayımızı artıracağız ve rekabet gücümüze ivme katacağız."
 "Yerli firmalar kamu ihalelerinden daha fazla pay alacak"
  Davutoğlu, kamu alımları yoluyla teknoloji geliştirme ve yerli üretim programı ile kamu alımlarında orta-yüksek ve yüksek teknolojili sektörlerdeki yerli firmaların paylarını artırmayı hedeflediklerini kaydetti. 
Programın önemli eylem planlarını anlatan Davutoğlu, şöyle dedi: 
"Kamu kurum ve kuruluşlarında farkındalığı ve kapasiteyi artıracağız. Uluslararası yükümlülüklerimizi de dikkate alarak yüksek teknolojili ürünlerde kamu alım garantili tedarik modelinin uygulanabilmesi için Kamu İhale Kanunu ve ilgili birincil ve ikincil mevzuatta gerekli düzenlemeleri yapacağız.
Yüksek teknolojili ürünlerde kamu alım garantisine dayalı üretim yapılabilmesi için ürün bazlı yerli tedarik modelleri geliştirecek ve uygulayacağız. Uygulamanın etkinliği için koordinasyon ve izleme mekanizmaları kuracağız. Bu eylemlerle yerli firmalarım kamu ihalelerinden daha fazla pay almasını sağlayacağız."
"Enerjide yerli payı yüzde 35'e çıkacak"
Davutoğlu, Yerli Kaynaklara Dayalı Enerji Üretimi Program'ındaki amaçlarının dışa bağımlılığı azaltmak olduğunu söyledi. 
Bu alan özgü yeni destek ve finansman modelleri geliştireceklerini söyleyen Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bürokrasiyi azaltarak yatırım ortamını geliştireceğiz. Kurumlar arası koordinasyonu güçlendireceğiz. Arama ve Ar-Ge çalışmalarına ivme kazandıracağız. Güneş, rüzgar, jeo-termal gibi yenilenebilir enerji alanında envanterimizi yenileyip, kapasitemizi geliştirecek çalışmaları hızlandıracağız. Linyit kaynaklarımızı akılcı bir şekilde azami düzeyde ekonomimize kazandıracağız. Bu programdaki eylemlerle ve bunu tanımlayan diğer adımlarla 2018 yılında enerji üretimindeki yerli kaynak payını yüzde 35'e çıkarmayı planlıyoruz. Böylece dış ticaret açığı gibi önemli bir konuda da önemli bir zaafı giderme konusunda ciddi bir mesafe almayı ümit ediyoruz."
 "Kamuda enerji verimliliği yaygınlaştırılacak"
Başbakan Davutoğlu, gelişmiş ülkelere göre yüksek olan enerji yoğunluğunu düşürecek eylemleri hayata geçireceklerini söyledi. 
Bu çerçevede enerji verimliliği konusunda bilinçlendirme faaliyetlerini yoğunlaştırarak, iyi uygulama örneklerini yaygınlaştıracaklarını bildiren Davutoğlu, bu konuda yapılacakları şöyle sıraladı:
"Enerji verimliliği alanında yönetim bilgi sistemini oluşturacağız ve koordinasyonu güçlendireceğiz. Enerji verimliliği yatırımlarının finansmanı için yeni modeller geliştireceğiz.
Taşıtlar dahil olmak üzere vergilendirme sistemimizde enerji verimliliği lehine farklılaştırmalar yapacağız. Enerji performans sözleşmeleri modelini yaygınlaştıracağız. Sanayide yüksek verimli elektrik motorları üretimini ve kullanımını destekleyeceğiz. Başta konutlar olmak üzere mevcut binalarda enerji verimliliği konusundaki yatırımları destekleyeceğiz. Akıllı ulaşım sistemlerini yaygınlaştıracağız. Enerji verimliliği alanında KOBİ'lere dönük özel destek programları geliştireceğiz. Termik santrallerde ve sanayide atık ısılardan azami oranda yararlanacağız. Bu program ve eylem planlarıyla birincil enerji yoğunluğunu azaltırken, kamu binaları ve tesisleri başta olmak üzere enerji verimliliğini yaygınlaştıracağız."
Altıncı sektörel dönüşüm alanının Tarımda Su Kullanımının Etkinleştirilmesi Programı olduğunu ifade eden Davutoğlu, bu programla sulama oranını artırmayı ve modern sulama metotlarını yaygınlaştırmayı amaçladıklarını bildirdi.
Programın içerdiği önemli eylemler hakkında bilgi veren Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Mevcut sulama tesislerinin rehabilitasyonunu bir program dahilinde gerçekleştireceğiz. Açık sistemleri kapalı hale dönüştürmeye yönelik başlattığımız programı hızlandıracağız. Su tasarrufu sağlayan yağmurlama, damlama, sulama gibi yöntemleri yaygınlaştıracağız. Arıtılmış suların sulamada kullanım yollarını araştıracağız. Tarımda verimliliği ve su tasarrufunu artıracak olan arazi toplulaştırma çalışmalarımıza hızla devam edeceğiz. Sulama yatırımlarında cazibeli ve düşük pompajlı olanlara öncelik vereceğiz. Çiftçiler başta olmak üzere etkin su kullanım ve tasarrufu konusunda bilinçlendirme, kapasite geliştirme çalışmalarını hayata geçireceğiz."
Tarımsal destekleri ve havza özelliklerini, su kısıtını dikkate alacak şekilde gözden geçireceklerini ve sulama şebekelerinde modern izleme sistemlerini yaygınlaştıracaklarını dile getiren Davutoğlu, su yönetimini ve fiyatlandırma sistemini, su tasarrufunu arttıracak yaklaşımla gözden geçireceklerini söyledi. 
Uygun geçiş düzenlemeleriyle, yer altı su kullanımında kontrolü sağlayacaklarına dikkati çeken Davutoğlu, "Bu program ile modern sulama tesis sayısını 2018'e kadar her yıl yüzde 10 artıracağız. Böylece modern sulama tesisi sayısının toplam içindeki payını yüzde 25'e çıkarmayı hedefliyoruz" dedi.
 "Sağlık Endüstrileri Yönlendirme Komitesi oluşturacağız" 
Yedinci sektörel dönüşüm alanının Sağlık Endüstrilerinde Yapısal Dönüşüm Programı olduğunu kaydeden Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bu yapısal dönüşüm programıyla hem ülkemizin ilaç ve tıbbı cihaz ihtiyacını büyük oranda karşılamayı hem de bu alanda ihracat gelirimizi artırmayı amaçlıyoruz. Bu programın içerdiği önemli eylemler ise şöyle: Sağlık Endüstrileri Yönlendirme Komitesi oluşturacağız. Yerli Ar-Ge ve üretimi destekleyecek şekilde Sağlık Enstitüleri Başkanlığını kuracağız. İlaç ve tıbbi cihaz alımlarında yerli üretimi özendirici ve geliştirici tedbirler alacağız. Geri ödeme ve fiyatlandırma politikalarıyla ruhsat süreçlerinde yerli üretim ilaç ve tıbbi cihazlara öncelik vereceğiz. Biyoteknolojik ilaç, biyomalzemeler, biyomedikal ekipman alanlarında araştırma altyapımızı geliştireceğiz. Plazma ürünleri ve aşıların yurt içinde üretimini gerçekleştireceğiz. Sağlık endüstrisi alanında üretim yapacak KOBİ'lere yönelik finansal destek mekanizmaları geliştireceğiz. Buralarda sağlık sektöründe de üniversite sanayi işbirliğini artıracak şirket kümelenmelerini özendireceğiz. Ülkemizin ihtiyaca göre planlanarak gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetleri sonucunda üretilen ürünleri fiyat ve geri ödeme uygulamaları açısından destekleyeceğiz. Bu alanda da 2018 sonunda tıbbı cihaz ihtiyacımızın yüzde 20'sini ilaç ihtiyacımızın ise yüzde 60'ını yerli üretimle karşılar hale geleceğiz."
Sağlık Turizminin Geliştirilmesi Programı
Sekizinci sektörel yapısal değişim programının Sağlık Turizminin Geliştirilmesi Programı olduğunu ifade eden Davutoğlu, bu programla medikal, termal ve ileri yaş engelli turizmi alanında rekabet gücünün artırılmasının amaçlandığını kaydetti.
Davutoğlu, bu programın içerdiği önemli eylem planlarını ise şöyle sıraladı:
"Sağlık turizminde hedef ülke bazlı eylem planları hazırlayıp, uygulamaya koyacağız. Sağlık Turizmi Koordinasyon Kurulu oluşturacağız, bu alanda hizmet verecek tesis ve kurumlara yönelik akreditasyon altyapımızı güçlendireceğiz. Bu alanda teşvik sistemlerimizi sadeleştireceğiz ve etkin çalışmasını sağlayacağız. Bu hizmetlerle ilgili olarak fiyat farklılaştırmalarına ilişkin mevzuat düzenlemesini yapacağız. Yabancı dil başta olmak üzere sağlık personelinin donanımını artıracağız. Tıp eğitimindeki yabancı öğrenci kontenjanını arttırarak sağlık sektöründe yeni bir insan kaynağı oluşturacağız. Yurt dışı tanıtım çalışmalarının kapsamını geliştirecek ve etkinleştireceğiz."
Taşımacılıktan Lojistiğe Dönüşüm Programı
Program kapsamındaki eylemlerle sağlık turizmi alanındaki geliri, 2018 sonuna kadar 9 milyar doların üzerine çıkarmayı hedeflediklerini belirten Davutoğlu, bugün açıklanacak son dönüşüm programının ise Taşımacılıktan Lojistiğe Dönüşüm Programı olduğunu söyledi.
Bu program ile lojistiğin büyümeye katkısını artıracaklarını anlatan Davutoğlu, bu çerçevede kurumlar arası eşgüdümü sağlamak üzere Lojistik Koordinasyon Kurulu kuracaklarını söyledi. Türkiye'de ilk defa lojistik master planı hazırlayacaklarına dikkati çeken Davutoğlu, lojistik merkezlerde modern yönetim modellerini geliştirip, hayata geçireceklerini bildirdi.
Üçüncül lojistik mevzuatının hazırlanıp yürürlüğe konulacağını vurgulayan Davutoğlu, kamu ve özel sektöre hizmet edecek istatistikleri toplayarak lojistik veri tabanı oluşturacaklarını söyledi. Ulaşımda elektronik sistemleri yaygınlaştıracaklarını ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Üretim alanlarının, ticari çıkış noktalarına demiryolu bağlantısını güçlendireceğiz. Türkiye için bir liman yönetim modeli belirleyerek hayata geçireceğiz. Lojistikte kritik bir kurum olan TCDD'nin yapılandırılmasını tamamlayacağız. Kent içi ulaşımı, ulusal lojistik planlarıyla uyumlaştıracağız. Komşu ülkeler ve dış ticaretimizin bulunduğu diğer ülkelerle gümrük işlemlerini hızlandıracağız. Kamu özel işbirliği modeli kullanarak, gümrük kapılarının sayısını artıracak, kapasite ve kalitesini geliştireceğiz. Gümrüklerde tek pencere sistemini tamamlayacağız. Filyos limanı yapımını tamamlayarak, Çandarlı ve Mersin konteyner liman yapım projelerini bitirip, liman kapasitemizi artıracağız. Öncelikli demiryolu ve karayolu projelerini süratle tamamlayacağız."
 "Ürünlerimizi kısa sürede hedef pazarlara ulaştıracağız"
Programdaki eylemlerle Türkiye'nin lojistikteki uluslararası konumunu güçlendireceklerini belirten Davutoğlu, "Ürünlerimizi daha az maliyetle ve daha kısa sürede hedef pazarlara ulaştıracağız" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, 9 sektörel dönüşüm programı ve 417 eylem planının temel hedefinin, ülkedeki verimliliği artırmak, öngörülebilirliği ve sürekli kalkınmayı teminat altına almak ve hesap verilebilirliği güçlendirmek olduğunu bildirdi.
Siyasi istikrar ve güvene dayalı ekonomik kalkınmanın önemine dikkati çeken Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Ülke ekonomisindeki kalkınmayı uluslararası ekonomide yansıtacak lojistik ve ulaştırma alanında yapılacak çalışmalar ve diğer faaliyetlerle aslında Cumhuriyet tarihinin en önemli yapısal dönüşüm hamlelerinden birini başlatıyoruz. Bu yapısal dönüşüm hamlesi, 12 yıllık birikim üzerinde Türkiye'nin kalkınmasını sürdürebilir kılması açısından zaruridir. Kesinlikle sadece 5 yıllık, 10 yıllık programlar çerçevesinde değil ay bazında takip edilerek, izleme komiteleriyle gelişim seyrini yöneteceğimiz önemli dönüşüm programıdır. Temenni ve vaatlerden soyut temennilerden ibaret kalmayacaktır. Uygulamada getirdiğimiz her yeniliğin sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağız. Bu sonuçlardan hareketle Türkiye'de çağdaşlaşma ve çağdaşlaşmanın son aşaması anlamında küreselleşmeyle gelen bütün meydan okumalara cevap verecek güçte ekonomik yapıya kavuşacağız."
Sektörel dönüşüm programlarının hazırlanmasına katkıda bulunanlara teşekkür eden Davutoğlu, önümüzdeki haftalarda iki ayrı aşamada makro ekonomik sektörel dönüşüm ve insan odaklı sosyal boyutlu sektörel dönüşüm alanlarını paylaşacaklarını söyledi.
Çözüm süreci
Başbakan Davutoğlu, öncelikli dönüşüm programlarına ilişkin eylem planlarını açıkladığı basın toplantısının ardından soruları yanıtladı. 
Çözüm sürecinin, açıklanan eylem planlarından nasıl etkileneceğine yönelik soru üzerine Davutoğlu, ülke ekonomisindeki gelişmelerin tüm Türkiye sathına yayılmasına büyük önem verdiklerini söyledi. Çözüm süreci bağlamında da Doğu ve Güneydoğu'da güven ve istikrar ortamının güçlenmesi sebebiyle ciddi yatırım ortamının oluştuğuna dikkati çeken Davutoğlu, son 2-3 yıl içinde sürecin ivme kazanmasıyla birlikte, bölgenin ekonomik hayatında ciddi canlanma gözlendiğini ifade etti. 
Son teşvik paketinde de söz konusu bölgelerin sınıflandırmada "6. bölge" kapsamında olduğuna işaret eden Davutoğlu, bu nedenle en fazla teşvike mazhar bölgelerin buralar olduğunu kaydetti. Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Huzur ve istikrar ile bu teşvikler bir araya geldiğinde önümüzdeki dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çok büyük bir ekonomik kalkınma hamlesinin ve günlük hayatta büyük iyileşmelerin olacağına inancımız tam. Aslında bu sebeple, son 6-7 Ekim olaylarında iş yerlerinin hedef alınması, sadece çözüm sürecine bir darbe vurmak amacıyla değil, aynı zamanda orada yatırımın artması üzerinden kalıcı bir ekonomik altyapı oluşmasına yönelik de bir darbe vurma teşebbüsüydü. Bizim de hükümet olarak 6-7 Ekim olayları sonrasında süratle bütün bu zararların tazmini cihetine gitmemizin temel sebebi de bölgede yaşayan vatandaşlarımıza huzur ile ekonomik kalkınmanın birlikte gerçekleşeceği konusunda hükümetimizin kararlı bir mesajıdır. Her ne surette olursa olsun kamu düzeni ve huzurun sağlanmasıyla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yatırımların yönelmesi arasındaki olumlu bağlantıyı korumaya devam edeceğiz." 
Yeni teşvik unsurlarında vurgulamak istediği hususun teknoloji yoğun alanlara ek teşviklerin verilmesi olduğunu dile getiren Davutoğlu, teknoloji ve Ar-Ge yoğun alanlara yeterince yönelinmediğini ifade etti.Başbakan Davutoğlu, "Bunun için 6. bölge ile teknoloji yoğun alan kesiştiğinde, çok daha fazla teşvik alacak düzenlemeler getirilecek" dedi. 
Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP) ve Doğu Anadolu Projesi (DAP) projelerinde ödeneklerin, kendi dönemlerinde 7-13 misli arttığını anlatan Davutoğlu, bunun, önümüzdeki dönemde daha da artacağını bildirdi. Davutoğlu, teknoloji yoğun teşviklerin sadece bir bölgeye yönelik değil, Türkiye'nin genel yatırımları için geçerli olacağını ifade etti. 
"Yüksek teknolojiye ilişkin çok önemli bir teşvik paketi üzerinde çalışıyoruz" 
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de Başbakan Davutoğlu'nun talimatıyla yüksek teknolojiye ilişkin çok önemli bir teşvik paketi üzerinde çalıştıklarını bildirdi. 
Şu anda 5. ve 6. bölgede, hemen hemen 1. bölgedeki toplam yatırım kadar kendilerinden alınan teşvik belgesi ve yatırım tutarının söz konusu olduğunu anlatan Zeybekci, yatırımların devam ettiğini söyledi. 
Kısa vadede, tarım sektöründeki enflasyonu düşürmek için nasıl bir çözüm üretildiğinin sorulması üzerine de Davutoğlu, yapısal dönüşüm programları ve eylem planlarına bakıldığında, tarım sektörüne verdikleri özel ilginin görüleceğini ifade etti. 
Toplulaştırma çalışmaları ve sulama faaliyetlerinde yapılacak modernizasyonun, kısa ve orta vadede de etki yapacak, sonuçları görülecek çalışmalar olduğunu dile getiren Davutoğlu, "Aynı zamanda DAP, KOP, GAP ve DOKAP gibi projelerle belli tarım havzalarına yönelik özel stratejiler geliştirdik, geliştirmeye devam ediyoruz. Kuraklık, belirli dönemlerde yaşanan sıkıntıdır ama kuraklık olduğu dönemlerde dahi bunun fiyat etkisinin olmaması için ön alıcı tedbirler almak durumundayız" diye konuştu. 
Gıda güvenliği ve tarımla ilgili alanlarda özel bir komite kurulduğunu belirten Davutoğlu, komite sayesinde bu konuların çok daha yakından izleneceğini, kuraklık riski oluşmaya başladığında hemen tedbir alınacağını ve bunun ekonomi üzerindeki negatif etkilerinin ortadan kaldırılacağını bildirdi. 
Bu teknik komitenin, düzenli olarak çalışmalarını Ekonomi Koordinasyon Kuruluna (EKK) bildireceğini anlatan Davutoğlu, bu sayede ilgili bakanların tarımda olabilecek değişimleri kısa zamanda izleyerek, gerekli tedbirleri alabileceğini söyledi. 
Siyasi istikrar 
Bakanlıklar ve ilgili kurumlar arasındaki koordinasyonun, tedbirlerin süratle devreye sokulması açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Yine temel ilkeye dönüyoruz. Siyasi istikrarın ve uyumlu hükümet yapılarının olduğu dönemlerde bu tür kuraklık benzeri veya başka alanlarda doğabilecek krizlere müdahale edebilme kapasitesi çok yüksek olur ama kısa vadede çıkacak krizlere tepki verebilecek, onu yönetebilecek siyasi istikrar ortamı olmazsa, orta ve uzun vadedeki iklim değişikliği dolayısıyla bizim kuşak, zaten uzun vadede çok ciddi risklerle karşı karşıya. Türkiye içinde de belli yerlerde çölleşme, kuraklık emareleri ortaya çıktığında bunu çok ciddi şekilde ele almak ihtiyacı hissediyoruz. Orta ve uzun vadede daha büyük risklerle karşılaşılıyor. Sulama teknolojisindeki her gelişme, damlama ve diğer yöntemlerle hem suyun etkin kullanımını sağlar, aynı alanlarda suya ihtiyaç hissetmeyen tarıma yönelmek, yeraltı sularının korunması bakımından da büyük önem taşır. Bütün bunlara bir perspektifle bakmak lazım. Kısa, orta ve uzun vadede alınacak tedbirleri bu anlamda birbirinden ayırmak mümkün değil. Tarımla ilgili bu izleme komitesi, sadece bu yılki kuraklıkla ilgilenmeyecek. Aynı zamanda daha ileri aşamalarda alınacak tedbirleri de koordineli şekilde tüm kurumlarımızla paylaşacak." 
"Komite çalışmaları başladı" 
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker de kuraklığın bu yıl sadece hububatta belirli bölgelerde yüzde 12-13 civarında bir azalışa neden olduğunu söyledi. Buna karşın, üretici ile tüketici fiyatları arasındaki farkın bundan daha yüksek gerçekleştiğini ve asıl enflasyonu oluşturan hususun bu olduğunu dile getiren Eker, "Bunun bir çok sebebi var. Aradaki pazarlama zincirinin uzun olmasının bunda etkili olduğunu düşünüyoruz. Bunun sebeplerini ortadan kaldıracak komite çalışmaları başladı. Tabi kuraklıkla mücadele için de orta ve uzun vade için aldığımız tedbirler var" dedi. 
Gümrük işlemleri
Bir gazetecinin "Gümrük işlemlerinin hızlandırılacağını ve gümrük kapısı sayısının artırılacağını söylediniz. Bunların yerleri belli mi ve nasıl bir hızlandırma işlemine tabi tutulacak?" sorusu üzerine Davutoğlu, son 12 yıl içinde en yakından takip edilen hususlardan birinin Türk ekonomisinin dünyaya açılması olduğunu söyledi.
Türkiye'nin dünyada ilk 10 ekonomide yer alması için diğer 9 ülkenin ekonomilerinin niteliklerine bakıp karşılaştırma yapılması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, diğer 9 ülkenin hemen hemen tümünün, ABD, Rusya, Kanada, Brezilya gibi, kıta ölçekli ve coğrafi olarak Türkiye'den büyük ülkeler olduğuna dikkati çekti. 
Başbakan Davutoğlu, Türkiye'nin ölçeğini coğrafi olarak büyütebilmesi için önündeki engelleri kaldırması gerektiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: 
"Nedir bu engeller? Vize... Nedir bu engeller? Ticaret kısıtlamaları... Dolayısıyla vizeler kaldırılacak, serbest ticaret anlaşmaları artırılacak, daha çok ülkeyle sektörel bazda etkileşime geçilecek ve ticaret alanımızı genişleteceğiz. Ticaret alanımızı genişletmenin de en önemli araçlarından biri gümrük kapılarındaki işlemlerin kolaylaştırılması ve gümrük kapılarının sayısının artırılması ve Türkiye'nin dışarıya dönük perspektifinin bu anlamda güçlendirilmesi."
Gümrük kapıları ve Türkiye'nin bu alanda atacağı adımların genel perspektiflerinin içinde bir konu olduğunu anlatan Davutoğlu, Türk ekonomisi ve insanının gücünün dışarıya açıldığı ölçüde maksimize olabileceğini kaydetti.
Söz konusu açılımda gümrük politikaları ve gümrük kapılarının önemli bir rol oynadığını anlatan Davutoğlu, "Bu konuda çok ciddi iyileştirmelere gideceğiz" dedi. 
Gümrüklerde tek durak projesi
Konuya ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli de gümrük kapılarında verilen hizmetin hızlandırılması ve kalitenin yükseltilmesi çerçevesinde yeni gümrük kapılarının açılması ve mevcut gümrük kapılarında iş akışının daha rasyonel hale getirilmesi konusunda çalışmaların devam ettiğini ifade etti.
Canikli, yeni gümrük kapılarının açılması çerçevesinde Gürcistan, İran ve Irak başta olmak üzere söz konusu ülkelerle ilave gümrük kapılarının açılması noktasında çalışmaların sürdüğünü dile getirdi. Bunlardan birkaçının önümüzdeki günlerde açılacağını bildiren Canikli, birkaçının da yatırım aşamasına geldiğini söyledi.
Mevcut kapılardaki işlemlerin hızlandırılması noktasında da tek durak projesinin son aşamaya geldiğini belirten Canikli, "Sarp, Kapıkule ve Habur sınır kapıları başta olmak üzere bir araç işlem görürken 4 durakta 6 işlemden geçmektedir. Şimdi tamamını tek durakta eğer gerçekleştirebilirsek, tümünü bakanlığımız elemanları tarafından yapılabilir hale getireceğiz" diye konuştu.
Hızlandırma yapılırken güvenliğin elden bırakılmamasının önemine değinen Canikli, gümrük mevzuatına aykırı işlemler konusunda gerekli denetimlerin yapılması ve zafiyetin oluşmaması gerektiğini söyledi. 
Etkili bir denetim için teknolojik imkanları yoğun bir şekilde devreye alacaklarını kaydeden Canikli, özellikle araç ve eşyaların tümünün hızlı bir şekilde X-Ray cihazları ile hızlı bir şekilde taramadan geçirmeyi hedeflediklerini belirtti. Bunun için 2015 bütçesinden ciddi bir kaynak ayrıldığını anlatan Canikli, "Bu şekilde, uluslararası standartların da ötesinde bir organizasyon gerçekleştirilmiş olacak" dedi. 
Bazı gümrük kapılarında işleyişte teknik anlamda sıkıntıların bulunduğunu dile getiren Canikli, "Sarp Sınır Kapısı bunların başında geliyor. 6'sında proje ihalesi yapılıyor. 8 ay içerisinde tamamlanmış olacak. Yeniden inşa ediyoruz. Diğer kapılarımızda da benzer çalışmalar var. Her ay, her geçen gün kalitenin artmasını, hızlı işlemlerin sonuçlarını göreceğiz inşallah" ifadesini kullandı.
"Yerli otomobili teşvik edeceğiz"
Yerli otomobilin önceki dönemlerde sürekli teşvik aldığının hatırlatılarak, eylem planları çerçevesinde yerli otomobil konusunda bir ayrıcalık yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine Davutoğlu, bununla ilgili çağrılarının her zaman sabit olduğunu söyledi.
Hangi alanda olursa olsun yerli katkıyı artıran teknolojik atılımlara ve sanayi alanlarına çok ciddi destekler sağlamaya devam edeceklerini ifade eden Davutoğlu, "Yerli otomotiv sanayi ve yerli otomobil üretimi konusu, bu açıdan önemli. Her zaman olduğu gibi teşvik edeceğiz" diye konuştu. 
"İnşallah Türkiye'ye müjdeli haberi vereceğiz"
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık da otomotiv sektörünün Türkiye'nin önemli sektörlerinden olduğunu kaydederek, sektörün son yıllarda Ar-Ge çalışmalarına yoğunlaştığını dile getirdi. 
Şu anda 56 Ar-Ge merkezinin otomotiv sektörü ile ilgili olduğunu belirten Işık, "Artık sadece otomotiv yedek parçası yapmıyoruz veya otomotiv üretmiyoruz. Otomotivin Ar-Ge'sine de yoğunlaşmış durumdayız" diye konuştu.
Bir firmanın Ar-Ge biriminde çalışan personel sayısının bin 300'ü geçtiğine işaret eden Işık, otomotiv sektörünün bu açıdan Türkiye'nin en güçlü sektörleri arasında yer aldığını ve otomotivde katma değeri yüksek ürün oranının arttığını belirtti. 
Otomobilde yerli marka oluşturma konusunda hedeflerini menzil artıran elektrikli hibrit araçlara yoğunlaştırdıklarını anlatan Işık, içten yanmalı motor teknolojisinde yeni bir marka oluşturmanın çok büyük zorlukları bulunduğunu kaydetti. Elektrikli araç konusunda bir fırsat penceresinin olduğuna dikkati çeken Işık, bunu değerlendirmek için gayret gösterdiklerini dile getirdi. 
TÜBİTAK bünyesinde Otomotiv Mükemmeliyet Merkezi oluşturulması konusunda hazırlıkların sürdürüldüğünü belirten Işık, dizayn ve mühendislik konusunda çalışmaların bulunduğunu ifade etti.
Otomobili yerli olarak üretecek üreticilerle görüşmelerin devam ettiğini bildiren Işık, "Ümit ediyorum önümüzdeki süreçte bütün Türkiye'ye müjdeli haberlerimizi vereceğiz inşallah" dedi.
"Cari açığı kapatmak için enerji açığı kapatılmalı"
Bir soru üzerine Davutoğlu, 2 sektörel dönüşüm programının enerjiye has olduğunu söyledi. 
Enerjide tasarrufu temin edici, yerli üretimi arttırıcı, Türkiye'nin enerji tüketen ve aynı zamanda enerji konusunda transit ülke olması konumundan kaynaklanan avantajların kullanılacağı entegre bir strateji geliştirdiklerini kaydeden Davutoğlu, linyit gibi yerli üretim, yenilenebilir ve termal enerji alanlarında ciddi atılımlar planlandığını dile getirdi. 
Nükleer enerji başta olmak üzere yerli üretimin enerji tüketimindeki payının gittikçe artacağını belirten Davutoğlu, "Bu, enerji güvenliğimiz açısından önemlidir. Enerji güvenliğimiz aynı toplumsal güvenlik gibi. Enerji güvenliği sağlanmazsa ekonominin sürdürülebilir olma niteliği kalmaz" diye konuştu. 
Dünyadaki en önemli hususların gıda ve enerji güvenliği olduğunu anlatan Davutoğlu, enerji güvenliğinin ekonomik güvenlik açısından en temel alan olduğunu dile getirdi. 
Türkiye'de çok büyük enerji arzı oluşturacak doğal kaynaklar bulunmadığına dikkati çeken Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Biz bunu o zaman nereden kapatabiliriz? Elimizdeki doğal kaynakları daha verimli kullanarak linyitler var, rüzgar, güneş... Bütün bu imkanları... Nükleer enerji gibi yoğun teknolojik enerji üretimlerine yönelmek. Üçüncüsü de TANAP, TAP projeleri, Kuzey Irak'taki enerji projelerimiz gibi çevremizde olan enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara aktarımı suretiyle, iç arzımızı karşılayacak şekilde en verimli tarzda bunların değerlendirilmesi... Bu üçlü kombinasyondan oluşan bir enerji stratejimiz var. Çok sağlam temellere oturmuş bir enerji stratejisi... Cari açığın kademeli bir şekilde azalmasını öngörüyorsak bu ancak ve ancak enerji açığımızı kapatmakla olur. Enerji açığımızı da insan kaynağını teknoloji kullanarak geliştirmek... Şimdi nükleer santral kuruyoruz ama aynı zamanda bu alanda çok ciddi birikime sahip yeni bir insan kaynağı oluşuyor." 
Teknolojinin millileşmesi konusuna da değinen Davutoğlu, bunun kalıcı ve sürdürülebilir kalkınma perspektifi açısından önemine işaret etti. 
Enerji güvenliği ile ilgili her türlü tedbirin alınacağını dile getiren Davutoğlu, AK Parti iktidara geldiğinde 9, şimdi ise 78 ilde doğalgaz bulunduğunu belirtti. 
Hem insani hayat şartlarının iyileştirilmesi hem üretim kapasitesinin artırılması açısından en fazla önem verdikleri sektörel dönüşüm programlarının enerji alanlarına ilişkin olduğunun altını çizen Davutoğlu, her bir eylem planını kimin takip edeceğinin, kimin hesap soracağının, hangi mekanizmanın işleyeceğinin, hangi tarihte bitirileceğinin tanımlandığını söyledi. Eylem planlarının ütopik olmadığını, masa üzerinde, kağıtlarla çalışılarak üretilmediğini ifade eden Davutoğlu, eylem planları hazırlanırken ilgili alandan herkesin görüşlerinin alındığına işaret etti. 
"Programı G20 Zirvesi'nde açıklayacağız"
Eylem planlarını Avustralya'da gerçekleştirilecek G20 Liderler Zirvesi öncesinde açıklama ihtiyacı hissettiklerini kaydeden Davutoğlu, "Çünkü bugüne kadar G20 ülkelerinin hiçbiri bu kadar detaylı bir program açıklamadı. Daha önce G20 zirvelerinde bütün ülkelerin küresel ekonomik krizin aşılabilmesi için kendi sektörel dönüşüm programlarını yapması tavsiye kararı alındı. Fakat G20 Zirvesi'nde bu programı biz açıklayacağız. Bu çerçevede de ilk defa bu ölçekte, kapsamlı bir değişim, dönüşüm programı açıklayan ülke olacağız" diye konuştu. 
Kısa dönemli noktasal müdahalelerle uzun dönemli perspektifin sentez edilmesinin eylem planlarının özelliklerinden olduğunu belirten Davutoğlu, program ve eylem planlarının en önemli özelliğinin uzun dönemli perspektifinin net, şeffaf ve izlenebilir nitelikte, noktasal müdahalelerin ise iyi tanımlanmış olması, detaya inmesi, doğrudan orta ve uzun vadede etki barındıracak sonuçlar barındırması olduğunu söyledi. 
Davutoğlu, eylem planlarının ülke ekonomisi açısından hayırlı olması dileğinde bulundu.
"Çalışma hayatıyla ilgili ayrıca yapacağımız düzenlemeleri 3. pakette ele alacağız"
Bir gazetecinin, eylem planlarında kıdem tazminatına ilişkin çalışmaların olup olmadığına ilişkin sorusu üzerine Davutoğlu, bu konuyu G-20 zirvesi için gidecekleri Avustralya'dan döndüklerinde, 3. pakette açıklayacaklarını söyledi. 
Konunun, insan odaklı sosyal boyutlu sektörel dönüşüm programlarının içinde yer aldığını dile getiren Davutoğlu, "Hiçbir şekilde gözardı etmediğimiz bir husus. Çalışma hayatıyla ilgili düzenlemeler, 62. hükümeti kurar kurmaz el attığımız alanlardan biri oldu. Bu ayın sonunda iş kazalarıyla ilgili büyük bir şura tertip edeceğiz ama çalışma hayatıyla ilgili ayrıca yapacağımız düzenlemeleri de önümüzdeki haftalarda açıklayacağımız 3. pakette ele alacağız" dedi. 
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de kıdem tazminatının sürekli masalarında olduğunu ve bu başlığın, mutlaka çözüme kavuşması gerektiğini bildirdi. Çalışma hayatında, özellikle emeğin ve emekçinin istismarı açısından son derece ciddi sorunlarla karşı karşıya olduklarını anlatan Çelik, tüm tarafların da bu konunun ele alınması noktasında olumlu bir yaklaşım içinde olduklarını söyledi. Çelik, konuyu önümüzdeki dönem içinde yoğun şekilde tartışacaklarını da ifade etti. 
"Dönüşüm programları ve eylem planları şeffaf ve izlenebilir"
Eylem planları hayata geçirilemezse, bunun sorumluları için yaptırım olup olmayacağının sorulması üzerine de Davutoğlu, dönüşüm programları ve eylem planlarının şeffaf ve izlenebilir olduğunu söyledi. Hangi eylem planıyla ilgili hangi kurumun sorumlu olduğunu, hangi bakanlığın ilgileneceğini ve nasıl uygulanacağına ilişkin takvimi de bugün ilan ettiklerini anlatan Davutoğlu, "Uygulama takviminde herhangi bir gecikme olduğunda izleme mekanizmasıyla tespit edilip, ilgili kurum ya da bakanlıkta, bu işten kim sorumluysa hesap verebilir olacak siyasi irade anlamında. Bu anlamda çok açık bir mekanizma kuruluyor" diye konuştu. 
Bu sebeple, oluşturulan paketin bir temenni değil, uygulama paketi olduğunu vurgulayan Davutoğlu, ilgili bakanlıklar, Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK), Bakanlar Kurulu ve bizzat kendisi tarafından eylem planlarının uygulanmasının takip edileceğini bildirdi.
"Tüm madenlerimizin elden geçmesi lazım"
Soma'da bazı arazilerin, tarım yapılamadığı için maden alanına dönüştüğü, Ermenek'te de baraj inşaatı nedeniyle tarımla uğraşan insanların madenci oldukları iddialarını da değerlendiren Davutoğlu, Türkiye'de tarımsal alanların dönüşümüne bakıldığında, sanayileşmenin hızlandığı dönemlerde şehirleşmeyle birlikte bir çok tarım arazisinin boşaldığının görüleceğini söyledi.
Başbakan Davutoğlu, Ermenek Havzası'nı iyi bildiğini ve buranın, doğduğu ilçeye 40-50 kilometre uzaklıkta olduğunu belirterek, "Orada maalesef çok geniş tarım arazileri yoktu. Dar olan arazilerde de çok özel tekniklerle yapılan tarım söz konusuydu" dedi. Buna karşın, tarımın burada hayatın önemli parçası ve temel sektör olduğunu anlatan Davutoğlu, zamanla oluşan demografik ve sosyolojik değişimin ise bu alanları etkilediğini kaydetti. 
Davutoğlu, şöyle devam etti: 
"Buradaki mesele sadece tarımdan maden sektörüne geçiş değil, maden sektörünün de teknolojik yenilenmesinin olmaması. Bu kazanın olduğu Ermenek'teki maden alanında, gidebildiğim yere kadar indiğimde gördüğüm husus, her şeyden önce tüm madenlerimizde çok ciddi bir teknolojik yenilenme ihtiyacının ortada olması. Madenlerin girişinden, havalandırmasından, orada kullanılan araçlardan başlayarak, son Bakanlar Kurulunda bunu ele aldık, tüm madenlerimizin elden geçmesi lazım, teknolojik yenilenmeye yönelmeleri lazım. Özellikle kısa dönemli tahsislerde teknolojik yenilenmeye ihtiyaç hissedilmiyor gibi bir durum var. Yani 10 yılı kalmış rezervi birine tahsis ediyorsanız, o tahsisi alan işveren 10 yıl için büyük bir teknolojik yenilemeyi öngörmeyebiliyor. Rezerv kullanımında yıllardan bağımsız olarak, teknolojik yenilenmeyi esas alan düzenlemeler getireceğiz." 
Öte yandan, tarım arazilerinin bölünmesi ve terk edilmesi suretiyle oluşan boşluktan ortaya çıkan meselelerin de olduğuna işaret eden Davutoğlu, bunları da tek tek ele alacaklarını bildirdi. Davutoğlu, Konya Ovası Projesi (KOP) kapsamında da dağ köylerine damlama sulama destekleri verdiklerini ifade ederek, Ermenek'in de bu bölgede olduğunu ve bu desteklerle daha sürdürülebilir tarım faaliyeti öngördüklerini söyledi. 
Bölgeye son yıllarda verilen teşviklerle tarım hayatının yeniden canlandığını anlatan Davutoğlu, bu sefer daha teknoloji yoğunluklu ve daha iyi sulamaların yapıldığı tarım havzalarının oluştuğunu kaydetti. 
"Maden amaçlı, tarım dışına çıkmış bir alan yok"
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker de maden amaçlı, tarım dışına çıkmış bir alanın bulunmadığını ifade etti. Ayrıca, Karaman'da tarımsal faaliyette bir azalmanın da söz konusu olmadığını dile getiren Eker, şöyle konuştu: 
"Rakamları da verebilirim. Mesela; Karaman'da tarımsal üretim değeri 442 milyon liradan 2,4 milyar liraya çıkmış. Miktara baktığınız zaman örneğin; 10 yıl içinde 200 bin tondan 572 bin tona çıkmış elma üretimi. Kiraz üretimi 6 bin tondan 12 bin tona çıkmış. Armut 6 bin tondan 11 bin 200 tona çıkmış. Kayısı 5 bin tondan 9 bin 500 tona çıkmış. Karpuz 40 bin tondan 70 bin tona çıkmış. Yani tarımsal üretimde de üretim değerinde de ciddi bir artış var. Mesele şu; nüfus artıyor, insanlar tarımsal faaliyet yapıyor ama tarımsal faaliyet yılın 12 ayı yapılan bir faaliyet değil. Yılın 12 ayında yapılan bir faaliyet olmaması hasebiyle, yılın toplamda diyelim 30-35 gününü bitkisel üretime ayırıyor. Geri kalan 330 günde bu adam başka bir iş de yapmak istiyor. Eğer orada başka bir ekonomik faaliyet varsa, örneğin bir madende çalışma imkanı varsa, gidip bir de o madende çalışıyor. Yani, 'burada tarımsal faaliyet azaldı veya tarım arazileri madene ayrıldı. Dolayısıyla insanlar tarım yapmadığı için gidip madende çalışıyor' gibi bir kanaat ve bilgi doğru değildir.

Hiç yorum yok

hakaret içeren ve alâkasız yorumlar yayınlanmayacaktır. Hukuki sorumluluk yorum sahibine aittir.